Bölüm 28 - "El İzleri"

194 27 39
                                    


Savaş hakkında bilgi veren bir yayını dinlerken, elimdeki hamuru yoğuruyordum. Ancak aklım Bayan Florance ile beraber evden ayrılan ve saatlerdir dönmeyen Zayn'deydi.

Bu konuda içim rahat olmasa bile, kadının bir takım sorunları olduğunu görebiliyordum. Ona yardım edebilmek öylesine çok isterdim ki. Ancak üç gün önce kabus gibi geçen o günden sonra, Zayn bir doktorla anlaşarak onu buraya gelmeye ikna etmişti.

Doktor, donuk bakışları ile hafızası sürekli kaybolan Bayan Florance'ı muayene ettikten sonra, onun hastanede tüm tetkiklerinin yapılmasından yana olduğunu belirttiğinde Zayn, bunu kabul etti.

Şimdi doktordan gelmelerini beklerken en azından normal bir aileymişiz gibi onlara yemek hazırlamakla uğraşıyordum.

"Bayan Wellington, resim defterimi bulamıyorum."

Elizabeth, aniden mutfağa dalarak üzgün bir tonda konuştu. Ellerimi hamurdan çekmeden ona baktım.

"Ders odamıza bakındın mı?"

"Evet ama yok. Her yere baktım." dedi sandalyeyi yanıma çekip tezgaha yaslayarak.

Ona tebessüm ettikten sonra "İstersen hamur yapmamda bana yardım ettikten sonra seninle defterini aramaya devam edebiliriz." dedim. Meraklı bakışlarını hamura dikerek parmağının ucunu yumuşak hamur zeminine bastırdı.

"Olur."

"Ellerini güzelce temizlemelisin önce." dedim musluğu göstererek. Elbisesinin bileklerini kıvırdıktan sonra musluğun başlığını kavrayarak usulca açtı ve ellerini yıkamaya başladı. "Ağabeyin nerede?"

"Amcamın gönderdiği yeni kitapları okuyor." dedi Elizabeth elini temizlemeyi bitirerek. Onun için hamurdan minik bir parça kopararak bir kabın içine aldım ve önüne bıraktım.

Bu sabah bize süt ve yumurta getiren genç adamın ismini öğrenmiştim. İsmi Alex'ti. Sadece bunu öğrenmekle kalmayarak, bir iyilik yapıp yapamayacağını da sormuştum ona. Başlarda bana şüpheli yaklaşsa da sadece kütüphaneden yerel tarihleri ile ilgili bir kaç kitap bulup getirmesini istediğimde, bunu kabul etmişti. Şimdi zaman, yarına kadar sanki geçmek bilmiyordu.

"Bayan Wellington."

Elizabeth'in sesiyle bakışlarımı ona doğru çevirdim. Hamurla uğraşmaya devam ederken iç çekti.

"Bir sorunumuz var galiba." dedim, o sıkıntılı soluklar almayı sürdürürken.

"Neden geceleri baş ucumda dikilip beni izliyorsunuz? Bu artık beni ürkütüyor." dedi sakin bir ses tonuyla. Söyledikleri aklıma nüfuz ederken donakaldım.

"Ne?"

Bana doğru baktı ve "Gözünüzü bile kırpmadan beni izliyorsunuz. Size seslenmeme rağmen tek bir an bile benimle konuşmadınız." dedi sakinlik içinde. O an kelimelerimin boğazıma tıkandığını hissettim ancak Elizabeth'in onun ben olmadığımı bilip daha fazla ürkmemesini istediğimden yüzüme beceriksizce minik bir tebessüm yerleştirmeyi de ihmal etmemiştim.

''Yanına geldiğimi hissettiğinde gözlerini kapatıp uyu olur mu? Sizin için dua ediyorum ve ruhumu dinlendiriyorum bu yüzden sana cevap vermemem gerekiyor.'' dedim. Elizabeth başını sallayarak bir kaç mırıltı çıkarttığında, bakışlarımı koridora çevirerek çocukların odasına çıkma dürtüme engel olmayı denedim. Ama bunu başaramamıştım. ''Elizabeth, ben çamaşırlarınızı kontrol ederken hamurlara bakarak ol, hemen geleceğim.''

''Peki efendim.''

Ellerimi acele ile yıkayarak mutfaktan hışımla çıktığımda ne bulacağımı bilmiyordum ama içime bir his dolmuştu. Son bir kaç güne göre artık mantıklı davranıyordum ve sorunların üzerine gitmem gerektiğini anlamıştım. Merdivenleri neredeyse koşarak çıktıktan sonra çocukların odasına ulaşmam sadece bir kaç adım sonra gerçekleşti.

the manor•malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin