Bölüm 1- "Konuşan Tablolar"

460 43 36
                                    

Dolores heyecandan uyuyamadığı için ertesi sabah henüz saat beş olmadan mutfağa inmişti. Londra'da ailesi ile yaşarken erken kalkmak evin kurallarından biriydi. Bu yüzden bu kural onu pek zorlamayacak gibi görünüyordu. Mısır tarlasına giden yolun tehlikeli olabileceğini varsaysa da diğer iki kural ona saçma gelmişti. Çocukların şekere alerjisi olabilirdi ancak her gece saçlarını o adama taratacağını hiç sanmıyordu. 

Mutfakta eşyaların yerini öğrenmek için, olabildiğince ses çıkarmamaya özen gösteriyor ancak evin sessizliği karşısında en ufak hamlesinin tüm odalardan duyulduğunu hissediyordu. Saat beşe yaklaştığında, karla kaplı mutfak kapısının üzerini birinin yaralanma ihtimaline karşı temizleyerek Bay Malik'in bahsettiği uşağın gelmesini beklemeye başladı. Kendisine biraz lavanta çayı demlemiş, güne daha pozitif yaklaşabilmek için bir kaç sayfa kitap okumuştu. 

Nihayet dışarıdan gelen at arabasının sesi ile, elbisesinin üzerine bir kaban geçirerek kapının pervazında yaklaşan adamı izlemeye başladı. Ağır ağır yaklaşan at arabası malikanenin girişinde durdu, genç bir adam yumurta sepeti ile süt şişelerini alarak aşağıya indi ve Dolores'in olduğu kapıya doğru adımladı. Ellerinde eldiven olmasına rağmen soğuktan çatladıklarını hissedebiliyordu Dolly. İngiltere'nin bu kadar soğuk bir kesiminde insanların neden yaşamak istediklerini sorguladı. Genç adam karşısına kadar gelip kızaran burnu ve yanakları ile sevimli bir görüntü oluşturduğunda Dolores düşüncelerinden sıyrılarak ona baktı ve gülümsemeden edemedi.

''Günaydın hanımefendi.''

''Günaydın bayım.''

Yumurta sepetini ve şişeleri alıp içeriye bıraktıktan sonra ücreti ödeyerek ona iyi günler dileyecekti ki adam bir an kıza bir şey soracakmış gibi oldu. Dolores ise ona bir çay ikram etmesinin sorun olup olmayacağını düşündü bir süre. Köy ve kasaba buraya oldukça uzaktı. Hangisinden geliyorsa, döneceği yolda bir o kadar uzundu. Bu yüzden bu havada en azından içi ısınır diye düşündü. 

''Size bir fincan çay getirmeme izin verin lütfen.'' dedi kibar bir tınıyla konuşarak. Genç adam böylesine alımlı ve genç bir kadının burada ne arıyor olabileceğini sorup duruyordu kendisine. Kadın ona bunu teklif edene kadar evin efendisinin karısı olabileceğini düşünmüştü ancak kadının sorusu karşısında bir anlık sevindi.

''Teşekkür ederim, çok naziksiniz ancak bu civarda bir kaç teslimatım daha var hanımefendi.''

''Yolda içersiniz en azından.'' dedi ısrarcı davranarak. Bu eve yeterince iyilik yapıyorum diye düşündü genç adam ve bir kaç adım geriledi. Malikane hakkında söylenenleri, insanların gördüklerini anlattıkları hikayeleri dinleyerek büyümüş sayılırdı. Üstelik bu topraklara adımını bastığı an içini büyük bir huzursuzluk kaplıyordu.

''Üzgünüm acelem var. Daha müsait bir zamanda mutlaka bir fincan çayınızı içmek isterim.'' diyerek geçiştirdi ve ona selam verip aceleci adımlarla kızın yanından uzaklaştı. Dolly buradaki insanlara anlam veremiyordu. Üstelemeden içeriye döndü ve kapıyı sıkıca kapatıp çocuklara kahvaltı hazırlamaya koyuldu. 

Sütü ısıtmış, Bay Malik'in seveceğini umarak Amerika'dayken öğrendiği şekilde kahve demlemiş ve masayı hazırlayarak üst kata çıkmak üzere merdivenlere adımlamıştı. Dün gece pek dikkat edememişti ancak üst kata çıkan basamaklarda duvarların tablolarla dolu olduğunu gördü. Merdiven bitiminde büyük bir çerçevenin içerisinde güzel bir kadın portresi ve etrafını süsleyen kasımpatılar vardı. Bayan Malik olduğunu varsayıp çocukların odasına yürürken, sadece bir anlığına arkasında birileri fısıldaşıyormuş gibi hissetti ve hızla ardına dönüp bomboş olan hole baktı. Kendi nefes alış verişleri dışında herhangi biri olmadığını biliyordu. Uykusuz kaldığı gecelerin sabahında böyle şeyler arada sırada yaşadığı oluyordu. Titrek bir nefes alıp hızla arkasına dönerek çocuk odasına girdi.

Odaya girdiği an, mışıl mışıl uyuyan çocuklara baktı ve ne kadar güzel olduklarını düşündü. Güzel, duru ve tertemiz.. Uyandırmaya kıyamadı bir süre. Bu sürede, etraftaki dağınıklığı toparlayarak havalandırma kanadını açtı. 

''Merhaba.'' Ardı dönükken küçük oğlanın sesini duydu ve ona doğru dönerek gülümsedi. Henüz konuşacaktı ki küçük kızında uyandığını gördü.

''Harika, uyanmışsınız.'' dedi karşılarına geçerken. Çocuklar birbirine anlamsız bakışlar atıp Dolores'e baktılar. Onlara kendini tanıtmak için yüzüne sevecen bir gülümseme takındı. '' İsmim Dolores. Ancak bana Bayan Wellington diye hitap etmeniz beni daha fazla mutlu eder. Bugünden sonra sizin mürebbiyeniz ve..'' duraksadı. Buraya uygun bir kelime bulamıyordu. ''Sizin ihtiyaçlarınızı karşılamak üzere buradayım.'' 

'' Liam'ın bahsettiği mürebbiye olmalısınız. Sizden çok methetti.'' dedi küçük çocuk yataktan bir beyefendi edası ile kalkıp, ona doğru yaklaşarak. Ardından  Dolly'nin elini nazikçe kavrayıp minik bir öpücük kondurdu. Beklenmedik bu hareket karşısında Dolores şaşırdı. Babasının aksine oldukça centilmendi bu küçük bey. '' Ben Theodor ve kız kardeşim Elizabeth. Çok memnun olduk Bayan Wellington.'' 

 Bir süre afallayarak çocuğa baktı ,büyümüşte küçülmüştü adeta. Boğazını temizleyip hızla toparlanarak  hafif eğildi ve çocuğun saçlarını okşadı. '' Bende öyle Theodor. Üzerini giyin, ellerini ve yüzünü yıkadıktan sonra dişlerini fırçala ve kahvaltı için mutfağa in lütfen.''  

Küçük çocuk onu başıyla onaylayıp dolabını açtı. Dolly, çekingen bir tavırla onu izleyen minik gözlere döndüğünde ismini yeni öğrendiği Elizabeth, bakışlarını ürkerek geri çekti. Yanına adımlayıp karşısında dizleri üzerine çöktü ve gülümsedi. '' Merhaba Elizabeth.''

Elizabeth ağabeyinin aksine içine kapanık bir kıza benziyordu. Annesini hiç göremeyişinin buna neden olduğunu anlamak elbette ki zor değildi ve bu yüreğini ezdi. Hayat bu küçücük ruha karşı neden bu kadar acımasız davranmıştı? İpek gibi olan saçlarını okşayıp kızı biraz rahatlatmayı denedi. '' Neden sende ağabeyin gibi kahvaltı için hazırlanmıyorsun? Ardından biraz boyama yaparız belki.'' 

Son söyledikleri kızı gülümsetmeyi başardığında bu her çocukta işe yarar dedi kendi kendine ve ayağa kalktı. Çocuklar hazırlanırken Bay Malik'i uyandırmak üzere yanlarından ayrılmıştı. Ancak bunun iyi bir fikir olup olmadığından emin değildi. Denemekten zarar çıkmazdı sonuçta. Bu yüzden kapısına doğru adımlayıp tıklattıktan sonra herhangi bir ses duymayı bekledi. Bir kaç dakika sonra yeniden tıklattı ve ses gelmediğinde uyuduğuna kanaat getirerek kapıyı usulca araladı.

Karşısında gömleğini giyen Bay Malik'i gördüğünde bir an kaskatı kesilerek utançla arkasını dönmüş ve şimdi ne yapacağını düşünmeye koyulmuştu bile. '' Üzgünüm, kapıya tıklattım ancak sesinizi alamayınca.. çok üzgünüm girmemeliydim.''  dedi aklına ilk gelenleri sıralayarak.

Zayn, kızın bu tavrı karşısında eğlendiğini hissetti. Aptal şehirli kızlar, şişirilmiş bir eğitim alıyordu ona göre. Dolores'in bu hareketi ise bu tezini doğruluyordu. Kız kapıya doğru hareketlendiğinde Zayn onu engelleyerek kapıya ondan önce adımladı ve kıza baktı. Gözlerinin önünde biricik kızı Elizabeth'in genç hali duruyor gibiydi ve bu onu etkiledi. 

Dolores ise adamın bu hareketi ile bir adım geriye adımladı. İnsanların hareketlerini genelde ilk gördüğü an tanımlayabiliyordu. Fakat Zayn Malik değişik bir modeldi ona göre. Gerçi erkeklerin kendilerinde her zaman bu cüreti nasıl bulabildiklerini hep merak etmişti. '' Afedersiniz, bana sizi uyandırıp uyandırmamam konusunda bir açıklama yapmadınız. Uyandırmanın uygun olabileceğini düşündüm. Bir daha tekrarlanmaz.'' dedi dik durarak.

Zayn kızı süzüp bu rengin ona yakıştığına kanaat getirerek, buklelerine kaydırdı bakışlarını. Ardından yüzüne sinsi bir gülümseme ekleyerek kıza doğru hafif eğildi ve kızın tüylerini diken diken eden o cümleyi kurdu.

''Sorun değil Bayan Wellington, tablolar bana geleceğinizi fısıldamıştı.''

**

the manor•malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin