''Bir şey söylemeyecek misin?''
Zayn, az önceki itiraflarının hemen sonrasında oturduğu masanın ucundan kalkmış ve yanan şömineye bir kaç parça odun daha atmıştı. Söyledikleri sıradan sözlerden ibaretmiş gibi davranıyor, bu durumun ne kadar korkunç olduğundan bir haber dolanıyordu etrafımda. Dizlerim titrediğinde, en başından beri beni korkutanın bu ev olmadığını bilmek kelimelerin boğazımda takılı kalmasına, onları cümleye dökemeyişime sebebiyet verdi. Acıyı verenle acıyı çekenin aynı olacağını asla tahmin edemezdim.
Asla.
Gülünç denilebilecek kadar uzun bir sessizliğin sonrasında yaşananlar zihnimde rayına oturmaya başlamıştı. Ancak muallak olan ve kesinlikle açığa çıkmayan çok fazla sır vardı, biliyorum. Derin bir nefes alıp verdikten sonra ona doğru yürüdüm, gözlerimin içine bakmaktan kaçınıyordu. Bundan cesaret alarak ''Anlat'' dedim. Yanan ateşe bakarken bir anlık bana dönmüş, daha sonra omuzlarını silkmişti.
''Anlattım.''
''Tamamını değil.''
Gözlerimiz buluştuğunda merakıma engel olamıyordum daha fazla. Kara gözlerini, benden ayırıp az önce oturduğu masaya yeniden adımladı ancak bu kez çekmecesini açıp biraz karıştırdıktan sonra bir kağıt parçası çıkararak elime tutuşturmuştu. Kağıda baktım. Bir mektuba benziyordu fakat, zarfta olmayışı merakımı körükledi. ''Bu ne?''
''Mektup, Cecilia'nın kaleminden.''
Derin derin soludu, dudaklarını tek bir kelime bile etmemek adına mühürlemiş gibiydi ama tıpkı ona yaptığım gibi, inatla tane tane konuşuyordu benimle. Gözlerine, mektubu okumak için mi yoksa öylesine mi elime tutuşturdu emin olmak için baktığımda, başını hafifçe salladı ve ''Okuyabilirsin.'' dedi. Boğazımı temizleyerek yutkunup, titreyen parmaklarıma rağmen katlanan kağıdı zarar gelmesinden korkarak açtım.
Güzel, ince bir işçilikle yazılmıştı ancak bir kaç yerinde bulaşan kan damlaları içimi ürpertti. Kısa bir göz attıktan sonra, iki elimle kağıdı daha sıkı kavrayarak ilk satırından itibaren okumaya koyuldum.
'' Zayn..
Bundan daha önce, defalarca kez aynı şeyleri satırlara dökmeyi denedim ancak hiçbirinde bunu sana ulaştıracak cesareti bulamadım. Ya şöminenin alevlerinde, ya da gölün dibinde buldu kağıt parçaları kendini. Ama, bu yükü taşımak beni sonsuz bir acıya itiyor. Sana söylemediğim, senden sakladığım çok fazla sır var. Bunları yüzüne söylemekten çok utanıyorum, yaparken olmadığı kadar.
Seni aldattım Zayn.
Bazen sözlerimle, bazen dokunuşlar ve bazen bizim yatağımızda. Bu yaptığımdan hiçbir zaman gurur duymayacağım ya da başka bir duygu hissetmeyeceğim. Bunu zaten bildiğini biliyorum, bakışlarında bunu çokça kez gördüm. Ancak bilmeni isterim ki, iki çocuğumuzda bizim. İkimize ait. Sana ait olmayan tek ruh bendim. Hep öyleydi, bunu biliyordun. Buna rağmen beni sevdiğin ve ait olmadığım bu yerde dünyayı ayaklarım altına serdiğin için teşekkür ederim.
Son günlerde ruhumu saran bir karanlık hissediyorum, büyük güçlü ve acı verici bir karanlık. Tanrı'nın sana yaşattıklarım için beni sınadığına eminim. Ama denedim, biliyorsun. Seni sevmeyi ve sana ait olmayı çok istedim.
Şimdi, bu karanlığın beni içine çektiğinin farkındayım. Eğer, doğmayan çocuğumuza ya da Theodor'a bir zarar verecek olursam, beni onlardan uzaklaştırmanı istiyorum. Bu mektubu, günah çıkarmak için değil, seni uyarmak için yazdım. Bu evde büyük bir kötülük var. Her sadakatsizliğimde daha da güçlenen çok kötü bir varlık. Çocuklarıma ya da sana zarar vermesini istemiyorum. Bana, henüz doğmamış yavrumu öldürmemi, senin kanında yüzmemi fısıldadı defalarca kez fakat yapmadım. Kendimi bu fısıltılardan ve varlığını hissettiğim o şeyden nasıl koruyabilirim daha fazla bilmiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the manor•malik
FanfictionDolores bu yerin perili ya da hayaletli olduğuna inanmıyordu. Söylentilerin iki küçük çocukla baş başa kalan kederli ve yaralı bir adamın, acısına tutunmak için yarattığı bir hikaye olduğunun farkındaydı. Tüm hakları saklıdır.