Bölüm 8 - "Evlilikler ve İtiraflar"

252 36 25
                                    

Malikane, tüm ihtişamı ve görkemiyle gelen misafirleri kapılarını ardına kadar açarak karşılıyor, adımını eşikten atan herkeste beğeni ve hayranlık dolu o ifade yer edinirken, keyif sarhoşu insanlar kahkahalar eşliğinde sohbetlerine devam ediyordu. Genç kadın, ellerini yüksek demirliklere sararak derin bir nefes aldı. Bakışları, aşağıda birbirine karışan bedenlerde gezinmiş, derin bir ihtiyaç duyarak o tanıdık yüzü aramıştı. Ancak yoktu. Burada olmamasından daha doğal bir şey olmadığını anımsadığında, ellerini beyaz gelinliğin pilelerinde gezdirdikten sonra ardını döndü kalabalığa. Derin bir soluk doldurdu ciğerlerine.

Buraya ait hissetmiyordu.

Ona da öyle.

Yine de, ona böylesine derin bir aşk besleyen kimse bulamayacağının farkındaydı. Dünya, gerçek aşk için fazla kirlenmiş, kana bulanmıştı. Bir kadın için sevdiğinden çok sevilmekten daha güzel ne olabilirdi ki? Sadakati tamamen onun avuçlarında olacak, sıkı sıkı tutmasına bile gerek kalmayacaktı.

Tanıdık ses kulaklarını doldurduğunda, ona doğru döndü. "Çok güzelsin." diye fısıldamıştı ses ona. İri elleri kadına uzandığında, içinde yanıp kül olan duygularını görmezden gelen kadın, adamın elini tuttu. Kalbi eziliyor, göğsü sıkışıyordu ona her baktığında. Böyle saf bakan tek bir erkek bile görmemişti ömrü boyunca. Sanki, cennetten bir parçayı dünyayı aydınlatması için yeryüzüne yollamıştı Tanrı.

Bu haksızlığı ona yapmak istemedi. Tüm herşeyiyle nefret ediyordu olan bitenlerden ve karşı koyamayacak kadar güçsüz olmasından. Parmakları titrerken, adamın yanağına acı ile dokundu. Adam bu dokunuşun anlamını çok iyi biliyordu. Kadın ona hep böyle dokunmuştu. İncitmek istemeyerek aynı zamanda da onu binlerce parçaya bölerek.. Her ne söylerse söylesin ona kızamazdı,küsmezdi. Kadın tüm gücünü toparladığından emin olduğunda elini adamın kalbine bastırdı ve gözlerinin en derinlerine baktı.

"Ben..seninle evlenemem Zayn."

Akşam yemeğinden sonra, Bay Malik ısrarlarıma rağmen bana bulaşıklar konusunda yardım etmiş, bir kaç saat önce yaşadığımız o anı durmaksızın hatırlayarak kendime eziyet çektirmiştim. O anı açıklayamıyordum, kafam her ne kadar tamamen o anda kalmış olsa da. Bulaşıkları kurularken o da öyle görünüyordu, dalgın ve düşünceli. O anı düşünüp düşünmediğini merak ediyordum. Ama konusunu bile açmamış, işimiz bittiğinde çalışma odasına çekilerek uzun bir süre çıkmamıştı.

Çocukları yataklarına yatırıp, Elizabeth'e sevdiği masalı okurken, parmaklarım güzel saçları arasında geziniyor, yatağın tam karşısındaki o portreye bakıp duruyordum sürekli. Ürkütücü bakışları tamamen üzerimde gibiydi, içimi huzursuz ediyordu. Tabloya bakarken, kelimeler dudaklarımdan geldiğim günden bu yana durmaksızın okuduğum için ezbere dökülüyordu. Kitabın sonuna doğru Theo "Bayan Wellington." diye seslenmişti uykulu bir ses tonuyla.

"Evet?" bakışlarım çoktan uykuya dalan Elizabeth'i bulduktan sonra ona çevrilmişti. Düşünceli ve meraklı bir halde bana bakıp elindeki kitabı göğsüne bastırdı.

"Size annem hakkında, mutsuz olduğu için bizi bırakıp gitmiş olabileceğini söylemiştim,hatırlıyor musunuz?"
Kış bahçesinde kalbimi ezen o bakışları unutmam mümkün değildi. Başımı onaylamak adına salladığımda "Annem bizimle çok mutluydu." dedi ve içi rahatlamış gibi gülümsedi. Ona tıpkı onun gibi gülümsedim bende.

"Öyle olduğuna eminim. Anneler çocuklarının yanında dünyanın en mutlu insanı olurlar canım."

"Biliyorum, onu üzen şeyi buldum." elindeki kitabı yastığının altına bıraktığında merakıma yenik düşerek "Ne okuyorsun?" diye sormuştum. Beni geçiştirirce "Çocukca bir şeyler." diye mırıldandı.

the manor•malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin