"Nereye gidiyorsun?"
"Senden uzak neresi olursa." Çocuk arkasına bile bakmadan ilerlerken Iwaizumi peşinden koşmaya başlamıştı ama saçma bir şekilde yetişemiyordu. Koşmasına rağmen çocuk gittikçe uzaklaşıyordu.
"OIKAWA! GİTME!" diye bağırdı ama hiçbir işe yaramamıştı. Gidiyordu işte, onu bırakıp gidiyordu.
Gözlerini açıp tavana dikti gözlerini. Yaşadığı şeylerle alakalı rüyalar -ya da kabus- görmekten nefret ediyordu. Tek kaçış yolu olan uykusunda bile hayatının içine sıçıldığını görmek istemiyordu.
Hava biraz aydınlanmıştı, alarmının çalmasına az kaldığını düşünerek saate baktı. Evet, az kalmıştı. Şimdi tekrardan uyumasının bir anlamı olmadığı için doğrulup oturur pozisyona geçti.
Kim bilir kaç dakika oturup halıyı izlemişti. Tabii her zamanki gibi Oikawa'yı düşünmekten de alıkoyamamıştı kendini. Sabahın köründe bile kendine bu eziyeti yaptığı için öfkeyle yerinden kalkıp lavaboya ilerledi. Artık kendisine bir dur demesi gerekiyordu.
Kahvaltısını yaparken annesinin bakışlarını üzerinde hissettiği için elindekini bırakıp kadına baktı.
"Bir şey mi oldu?"
"Asıl sana sormalı. Pek bir durgunsun."
"İyiyim."
"Ben de körüm değil mi Hajime?"
"Öyle bir şey demedim. İyiyim işte, boşver."
"Biriyle mi tartıştın? Yoksa derslerinle mi alakalı?"
"Bir şeyim yok dedim ya anne!"
"Aman, soranda kabahat." Tekrardan yemeğine döndü çocuk.
Annesinin birkaç saniye sonra konuşmasıyla oflayarak yine kaldırmıştı başını.
"Oikawa'yı bayağıdır görmüyorum, niye çağırmıyorsun hiç?" Aslında sormak istediğinin bu olmadığının farkındaydı Hajime. Sesli bir nefes verdi cevap vermeden önce.
"Aramız pek iyi değil sanırım."
"Neden?" derken ilgilendiğini belli eder şekilde çenesini eline dayamış, çocuğa doğru hafifçe eğilmişti kadın.
"Boktan şeyler işte, boşver."
"Beni meraklandırıp bırakamazsın." diye homurdandı bir çocuk gibi.
"Kendi üstüne çok gidiyor, bunu yapmasını engellemeye çalıştığımda bana çıkışıyor. Sürekli tartışıyoruz. Hiç eskisi gibi değil. Artık gülümsediğini göremiyorum bile."
"Bazen kendi hâline bırakmak daha iyi olabilir."
"Kendi hâline bıraksam salonun ortasında geberip kalacak."
"Sen bilirsin ama seni bu kadar yıpratıyorsa onun için uğraşmanın ne manası var?"
"Hiç yardımcı olmuyorsun. Ayrıca, sen Oikawa'yı sevmiyor muydun?"
"Seviyorum ama kendi oğlumdan çok değil." Hajime bir şey demeden tabağında kalan parçaları yedi ve ayağa kalktı. "Gidiyorum ben."
"Tamam, dikkat et yolda."
"Ederim. Görüşürüz."
"Görüşürüz."
Ben niye bölüm yayımlamadan duramıyorum