Sağ ol
Gelen mesaja boş boş baktı birkaç saniye. Böyle yazdığına göre hâlâ konuşmak istemiyordu, ama kabalık etmek de istememiş gibiydi.
Önemli değil
'En azından teşekkür edecek kadar iyi hâlâ' diye düşündü. Bütün huyları değişmişti ama bazılarının hâlâ var olması umutlandırıyordu onu.
Başka bir şey yazmamak için kendini tutuyordu ama dayanamadı. Tek istediği onunla konuşmaktı.
Nasıl oldun
İyiyim
Ciddi soruyorum, geçiştirme
Ateşim var, öksürüyorum
Bu kadar
Tamam
Yarın okula gelecek misin
Bilmiyorum
İyi
Gelmezsen çıkışta yanına geleceğim
Çocuktan herhangi bir cevap gelmedi, bu itiraz etmediği anlamına da geliyordu. Hafifçe gülümseyerek telefonu kenara bıraktı Iwaizumi. Nedense hâlâ iyi bir şeyler olabilecek gibi hissetmişti bir an.
.
Dün de antrenmana gitmediğinden dolayı bugün gitmek zorunda kalmıştı ve bu yüzden de okuldan hemen sonra gidememişti çocuğun yanına. Ama antrenmandan çıktığı an hızla yola koyulmuştu.
Yine çocuğun annesiyle selamlaştıktan sonra gergin adımlarla Oikawa'nın odasına ilerledi. Bütün bunlardan sonra nasıl iletişim kuracaklarını bilemiyordu, bu da gerilmesine yol açıyordu.
"Merhaba." diye mırıldandı odaya girerken. Yatakta oturan çocuk gözlerini ona çevirip "merhaba." diye cevap vermişti. Uzun zamandır ilk kez böyle selamlaşıyorlardı, aralarındaki samimiyet gerçekten bu kadar azalmış mıydı?
"Nasılsın?" Ortam gerçekten çok garip hissettiriyordu şu an.
"Hastayım." diye alayla konuştu Oikawa, ama bunu belli edemeyecek kadar hâlsizdi. Yine de alayla konuşmak onun tarzı olduğundan dolayı kendini engelleyemiyordu asla.
"Keşke içeri girseydin." Bahçede durup ıslandığı günden bahsediyordu.
"Ama girmedim. Geçmişe gidip de değiştiremem ya bunu."
'Keşke bunun imkanı olsa.' diye geçirdi içinden Iwaizumi. Geçmişe gitse bile, bu olanları nasıl değiştirebilirdi bilmiyordu ama en azından daha bilinçli olur, ona göre davranırdı.
"Benimle konuşmadığında mutlu musun?" diye sordu çocuğun gözlerine bakıp. Konuşacak bir şey bulması gerekiyordu ve bu gayet iyi bir konu gibi görünmüştü gözüne.
"Bilmem." diye mırıldandığında dudağını ısırdı. Cidden, ne ara bu kadar duygusuzlaşmıştı bu çocuk?
"Yani, eksikliğini hissediyorum tabi. Yanımda sürekli konuşan biri yok." Bu dediğinde hiçbir art niyet yoktu, çok konuştuğu için çocuğa laf etmemişti. Olanı söylemişti sadece.
"Beni kendin uzaklaştırdın. Mutlu değilsen söyle."
"Ne fark eder? Sen de bana katlanamıyorsun nasıl olsa."
"Neden olduğunu hiç düşündün mü?"
"Evet. Sırf benim kadar hırslı olmadığın için yaptıklarımı garipsiyorsun, sonra emirler yağdırıyorsun ve benim bunlara uymamam hoşuna gitmiyor."
"Gittikçe aptallaşıyorsun Oikawa. Senin iyiliğini düşündüğüm için yaptığımı nasıl anlayamıyorsun?"
"İyiliğimi düşünmek beni sevdiğim şeyden uzaklaştırmak mı oluyor?"
"Seni yıpratan şeyden uzaklaştırmak oluyor. Voleybolu seviyorsun ama bu aşırıya kaçtığın ve kendini yıprattığın gerçeğini değiştirmiyor."
"En iyi olmak için-"
"Bırak artık şu en iyi saçmalığını! En iyi olacağım diye diye kafayı yedin! Zaten şu an en iyisisin, daha ne gibi bir şey istiyorsun?!"
"Kafayı falan yemedim."
"İyi de değilsin ama! Gerçekten farkında değilsin değil mi? En iyi olmayı dilinden düşürmüyorsun, bütün hayatın antrenmanlarının etrafında dönüyor, başka hiçbir şeyden zevk almıyorsun artık. Eski Oikawa böyle değildi.."
"İnsanlar değişir, Iwaizumi. Benden her zaman aynı kişi olmamı bekleyemezsin."
"Bir senede bütün benliğini kaybedemezsin Oikawa. Bu normal değil!"
"Bana bağırıp çağırmaya mı geldin buraya?"
"Seni görmek istediğim için geldim. Sen her ne kadar unutmuş olsan da, eskiden de hasta olduğunda gelirdim hep. Birlikte vakit geçirirdik, sonra daha iyi hissederdin."
"Artık öyle olmuyor demek ki." diye mırıldanınca yumruğunu sıktı çocuk.
"Git demeye mi çalışıyorsun?" Oikawa cevap vermedi. Iwaizumi "sikeyim seni!" diye mırıldanarak ayağa kalktı ve odadan çıktı. Kadın ortada yoktu, biriyle konuşmak zorunda kalmadan evden ayrılabildiğine sevinmişti.
