1.Bölüm

2.4K 38 17
                                    

Ortada dans eden insanlardan bakışlarımı çekip önümdeki sodaya sabitledim. Amcam'ın tahliye oluşunu kutluyorduk. Daha doğrusu amcam kendine kutlama düzenlenmişti. Çıktığı deliğe geri girmemesi içinse babam başına beni dikmişti. Amcamla takılmak beni eğlendiriyordu, ama bugün çokta eğlendiğim söylenemezdi. Hasımlarımız tahliye haberini çoktan almıştı ve bu amcam'ın gram umrumda değildi.

Ortada dans eden kadınlara kadehini kaldıran amcam'a göz devirdim. Rahatlığında bir sınırı olmalıydı. "Cihan bey sizce de bugün kutlama yapmak için doğru gün mü?" diye sordum elimdeki bardağı dairesel olarak döndürürken.

Amcam gülerek bir kolunu omzuma doladı ve beni kendine çekti. "Neden Ömrüm? Ne güzel eğleniyoruz işte. Sen eğlenmiyor musun?"

Başımı omzuna yaslayarak cevapladım. "Eğleniyorum ama onu kastetmediğimi iyi biliyorsun amca! Asaf Ulubey heryerde seni aratıyormuş diye duydum. Ya buraya gelirse." İçimde bir sıkıntı vardı.

Benim aksime amcam alayla güldü ve "Gelsin, gelsin. Geleceğe varsa göreceğide var. Hem o cesaret edip gelemez buraya. Duyduğuma göre zaten o'da bugün tahliye olmuş. O daha anası'nın yanından gelmez." dediğinde gelmesini istiyor gibiydi.

"Evet, bugün tahliye oldu. Ama sen yinede çok güvenme. Asaf'ın sağı solu belli olmaz. Ben yedekten dışarıya ve içeriye adamlar koydum." dedim elimdeki sodayı kafama dikerken. Alkol kullanmazdım çünkü her an tetikte olmam lazımdı. Maalesef sevdiklerimin arkasını toplamak bana düşerdi. "İyi yapmışsın Yeğenim." dedi amcam viskisini kafaya dikerken. O bu organizasyonun hakkını vererek içiyordu.

Ortamın kasvetine dayanamadığım için amcamdan ayrılıp lavaboya gitmek için müsade istedim. Amcam'ında onayıyla lavaboya adımladım. Girer girmez ilk yaptığım şey yüzüme su çarpmak oldu. Nefret ederdim bu tarz havasız ve karanlık alanlardan. Ayrıca yanıp sönen ışıklarda midemi bulandırırdı. Bunaldığım için saçımı ensemde topladım ve yüzümü kağıt havluyla kuruttum.

Telefonuma düşen bildirime bakmak için elimi cebime attığım anda dışarıdan silah sesleri yükseldi. Daha ne olduğunu bile anlamadan silah sesleri koridorda yankılandı. Ne yapmam gerektiğini düşünecek kadar vaktim yoktu o yüzden aklımdan ilk geçeni yaptım. Belimdeki silahımı kavrayıp kapıyı hafif araladım. Adamlar ana bölümde, yani pistin oradaydılar. Koridordaki adamların arkası dönük olduğu için analiz yapamıyordum. Tek tük adam olmasıda şanslı olduğum anlamına geliyordu.

En arkada diğerlerinden ayrı duran adamı gözüme kestirdim. Üzerine renkli ışık vurduğu için adamı net göremiyordum, ama sonuç olarak oradaydı ve bizim belkide çıkış biletimizdi.

Parmak uclarımda adamın yanına ilerledim ve bel boşluğuna silahımı dayadım. Adam irkildi ama bir tepki veremeden konuşmaya başladım. "Sessini çıkartma yoksa o güzel beynini dağıtırım." Bir yandanda etrafı kontrol ediyordum. Kim tarafından baskın yediğimizi hâlâ anlayamıyordum. Üstelik o kadar adama rağmen nasıl bu kadar kolay içeri girmişlerdi? "Silahını yere bırak." dediğimde adam ikiletmeden dediklerimi yaptı.

Sağımızda kalan odaya adam'ı çektim ve odanın ortasına fırlattım. Adam'ın ayağa kalkmasına izin vermeden hızla kapıyı kilitledim. "Ömür?" diyen sesle irkildim. Bakışlarım odanın içine fırlattığımla adamla kesişince içim titredi. İstem dişi kekeledim. "S-sırık? Senin ne işin var burada?"

"Senin burada olmaman gerekti." dedi o'da öfkeyle. İfademi toplamaya çalıştım. Şaşkındım çünkü onu burada görmeyi ben de beklemiyordum tıpkı onun gibi. Uzun süre olmuştu. "Amcam'ın kutlamasında mı?" diye sordum alayla.  O ise ciddiyetle konuşmaya devam etti "Ankaradaydın. İstanbula dönmeyecektin." Yüzümdeki alaylı gülümseme soldu. "Amcam için geldim." dedim dümdüz bir şekilde.

İçeriden gelen silah sesleri beni ana geri döndürdü. Ne zaman indirdiğimi bilmediğim silahı tekrar Barış'a kaldırdım. Tekrar namlumun ucundaydı. "Amcanı ara yoksa seni öldürürüm. Ara ve bana ver." dedim silahımı iki elimle sımsıkı tutarken."Ömür yapma. Seni öldürürler eğer burada olduğunu öğrenirlerse."dediğinde güldüm. Bu yaptığımın ne kadar aptalca olduğunun ben de farkındaydım.

"Sence bu benim umrumda mı? Amcam'ın yerine ben ölürüm daha iyi hem tek ben ölmem sen de benimle ölürsün. Hadi şimdi amcanı ara!" dedim gözümü bile kırpmadan. O ise benim inadımı bildiği için ikiletmeden yaptı dediğimi. Telefon son çalışta açıldı. "Salak mısın oğlum? Aynı mekandayız. Arayacağına derdin neyse gel yanıma söyle." dediğinde öfkeliydi, ama "En heyecanlı yerindeydik. Tam olarak Cihan Karahan'ın beynini dağıtıyordum." dediğinde keyfi yerine gelmişti. Onun aksine benim gözüm seğirmişti. Neşeli bir ses takılıp "Kimin beyninin dağılacağı hiç belli olmaz." dediğimde uzun bir süre karşı taraftan ses gelmedi. En sonunda "Sen kimsin?" diye sordu Asaf Ulubey.

"Kafasına silah dayadığın adamın yeğeniyim. Ömür Karahan." dediğimde karşı taraftan mırıltı sesleri geldi. Büyük ihtimalle sövüyordu talihine.
"Ne istiyorsun Ömür?" diye sorduğunda arka taraftan bağrışma sesleri geldi. Hepsi hattın diğer ucunda benim olmama şaşırıyordu.

"Çalıştır saksıyı Asaf Ulubey. Sence ne istiyor olabilirim?" dediğimde karşı tarafın derin ve sinirli bir nefes aldığını duydum. "Barış'ı mı öldüreceksin?" dediğinde sesindeki tınısı 'yapamazsın' diyordu. "Amcam'ın canı karşılığında yeğeninin canı. Seçimini yap." 

Sesimdeki netlik ne kadar ciddi olduğumu açıklamaya yetiyordu. "Tamam." dedi Asaf Ulubey "Bu seferlik amcan'ın canını bağışlıyorum. Ama birdahakine kimse elimden alamaz." dediğinde alayla güldüm ve "Her bir Karahan'ın canı karşılığı bir Ulubey canı. Ve inanki öldürmeye seninle başlamam. İlk sevdiklerinden başlarım. Benim aksime senin çok sevdiğin var Asaf Ulubey." dediğimde içeriden bir şeylerin kırılma sesi geldi. Bir kadının, özellikle bir Karahan'ın ona rest çekmesi sinirlerini bozuyordu.

"Sana nasıl güveneceğiz Ömür Karahan?" dediğinde karşımdaki adam'ın gözlerinin içine baktım. "Beni herkes bilir Asaf Ulubey. Biz de söz namustur. Eğer sen sözünden dönmezsen ben de dönmem." dediğimde "Eyvallah." dedi Asaf Ulubey. Barış ise alayla gülmüştü. "Siz mekanı terk ettikten sonra amcamlarda mekandan çıkıcak. Amcam eve varınca beni arıyacak ve ben ondan sonra Barış'ı bırakacağım. O zamana kadarki bir yanlış haraketinle yeğenin ölür."

"Tamam, biz çıkıyoruz mekandan." dedikten sonra telefonu kapattı. Karşımdaki Barış ise beni baştan aşağı süzüyordu. "Değişmişsin." dedi. "Büyüdüm." dedim. "Büyüdük." dedi. Sustum.

Ne kadar süre geçti bilmiyorum, ama amcam'ın aramasıyla bakışmamız bölündü. "Ömrüm iyi ki benim yeğenimsin ha. Sen olmasan ölmüştün. İyi iş başardın. Şimdi Barış'ı getirde kafasına sıkayım." dediğinde tüylerim ürperdi. Barış ise bana hayal kırıklığıyla bakıyordu. "Hayır amca. Onu öldürmene izin veremem." dediğimde Barış'ın gözlerindeki umut ışığını gördüm.

"Neden yeğenim? Hâlâ o mesele mi?" dediğinde dişlerimi sıktım. "Asaf'a söz verdim. Karahanlar verdiği sözü tutar. Siz gidin amca. Ben Barış Ulubey'i ailesine teslim edeceğim." dediğimde amcam uzatmadan "Tamam Ömrüm. Sen nasıl istersen öyle olsun." diyip telefonu kapattı.

Telefonuma amcamdan gittiklerine dair mesaj gelene kadar silahımı yere indirmedim. Karşımdaki adama ise göz ucuyla bile bakmadım, bakamadım, bakmak istemedim.

Asaf Ulubey'i çok iyi tanıyordum. O sözüne sadık bir adamdı. Gideceğim dediyse gider, canını bağışlayacağım derse bağışlardı. Yalanla dolanlada işi olmazdı. Tabi ailesindeki herkes için, özelliklede karşımdaki için aynı şeyleri söyleyemezdim.

Gelen bildirimle telefonumu cebimden çıkardım ve kontrol ettim.

Amcam: Evdeyiz.

Derin bir nefes verip silahımı belime yerleştirdim. Amcam'dan önce gelen bildirimi ise görmezden geldim. Telefonuda cebime attıktan sonra başımı önüme eğidim. Bugünkü yaşadıklarım duygusal anlamda biraz fazla gelmişti. Yıllar önce geride bıraktıklarımla karşılaşmak ağır gelmişti.

Barış'ın yanıma geldiğini fark ettiğimde ben başımı kaldıramadan o yüzümü avuçlarının içine alıp kaldırdı.

"Beni neden terk ettin? Hiç mi sevmedin?"

....

Geçmişin izi (düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin