İyiyim ben. Her gün olduğu kadar iyiyim. Aklımdaki asılsız düşünceler, içimdeki sonu gelmeyen ve zaman geçtikçe büyüyen boşluk kadar iyiydim. Iyiyim işte, sorsanız da söyleyemem bu 'iyiyim' kelimesinin altında yatan harabeleri. Dilim varmaz o talan parçalarının altında nasıl kaldığımı, her yerimin bir bir ezildiğini anlatmaya. Anlatmaya kalksam bile sizin içiniz dayanır mı onu bilemiyorum. Dünyayı boşverin, oturduğum semtte bile yüzlerce insan beni görmüyorken kime neyi anlatabilirdim ki. Ben bile kendimin ne halde olduğunu bilmeden, kendimin ne tür bir durumun içinde olduğunu bilmeden insanlara ne anlatabilirim? Tarif etsem desem edemem, çizeyim desem çizemem. Çizdiğim kağıt yanar, tariflerim ağlar. Böyle de çaresiz bir durumun içindeydim. Gülüp geçin işte.
Islak saçlarıma parmaklarımı geçirdim. Omuzlarıma kadar gelen sönük teller ıslak damlalarını tek tek kaydırıyordu. Uyku düzenimin bozukluğu beni daha da yoruyordu. Güneşin doğmasına daha iki saat varken yataktan kalkıp kendimi banyoya atmıştım. Han ve Aykan odalarında uyurken ses çıkarmamaya çalışarak küveti soğuk mu sıcak mı olduğunu umursamadan su ile doldurdum. Su dolup taşana kadar aynadaki yansımama bakmıştım. Uykusuzluktan çökmüş ve morarmaya yüz veren göz altlarım, gözyaşlarımın aralarına akması için heveslenen kurumuş dudaklarım, titreyen kirpiklerim, dağınık ve karışık saçlarım...
Kısa bir duştan çıkalı yaklaşık bir saat oluyordu ama hâlâ saçlarımdan akan su taneleri pıt pıt oturduğum yatağın siyah çarşafına damlıyordu. Yavaştan doğmaya başlayan güneşin güçsüz ışıkları sonuna kadar örttüğüm perdeden içeri sızmaya çalışıyordu. Duvar sanki ona karşı attığım boş bakışlardan dolayı bana benzemeye başlamıştı sanki. Gün geçtikçe kararıyordu. İki günde ne kadar kararırsa o kadar kararmıştı.
Bu sefer kulaklıklarım yoktu kulağımda. Sessizliği dinlemeyi seçtim. Birazdan evdekiler uyanır ve olmayan hayat başlardı. Sessizliğin içindeki son dakikalarım olduğunu hissediyordum.
Derin bir nefes verdim havasızlıktan ölü tozların uçuştuğu odaya. Aklımdan çıkmayan bir sürü olay yokmuş gibi bir de o gün eklenmişti içlerine. Aptal gibi bilmediğim bir yere sapmanın sonucunda olan şeyler nedense içimde uyuyan siyah kelebekleri kozasından çıkarmıştı. Bu iyi mi kötü mü bilmiyordum ama o kelebeklerin çoktan ölmesi gerekirken hala içimde yaşıyorlar gibiydiler. Kelebeklerin ömürleri bir günlük değil miydi? Aptal bilim adamları yanlış düşünüyorlardı. Bunun için içimdeki siyah kelebekleri çekip almaları gerekirdi.
Daha birkaç gün önce olan bir olayda geçen birisini bu kadar düşünmek çok saçmaydı. Onu gören her insan onun hakkında bilgi sahibi olmayı isterdi bence. Çünkü bu tür insanların içinden farklı kişiler çıkıyordu değil mi.
"Kahvaltı hazır, Hadi kalk-" Boran beni uyandırmak için odaya girdiği sırada yatağımda oturduğumu görmüş ve lafı yarıda kalmıştı. "Ne zaman uyandın?"
"Uyumadım, yemeyeceğim" Boş bakışlarla kapıyı ardından kapatmasını izledim. Kalkma vakti gelmişti. Usulca çıplak ayaklarımı yataktan sallandırıp ayağa kalktım. Üzerime bir hırka alıp şapkasını takıp odadan çıktım. Islak saçlarım yüzünden hasta olmak istemiyordum. Gerçi hasta olsam umurumda olmazdı.
Sessizce yemek masasına oturdum. İki gündür ağzıma tek lokma almamıştım o günden sonra. Bayat bisküviler midemi ne kadar kötü hale getirirse o kadar kötü olmuştu midem ve ayrıca üstüne üstlük iki gündür sadece su içiyordum ve vücudumun hafiflediğini hissetmeye başlamıştım. Televizyonda olan Müge Anlı'nın sesi ve Han'ın masaya getirdiği kahvaltılıkları bıraktığı zaman çıkan sesler kafamı kaldırmak için beni zorluyordu. Ama ikisine de bakmak istemiyordum veya herhangi bir muhatap söz konusu olsun istemiyordum. Sadece kahvaltımı kapıp yeniden odaya çekilmek istiyordum. Ama Han bunu istemiyordu. "Salatalık koyuyorum?" Ona dönüp 'çok mu düşünüyorsun ki' demek istedim ama kuru dudaklarım buna engel oldu. "İyi," dedim soğuk bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOBAN YILDIZI +18
Novela JuvenilSadece yapıştırıcıyla kırık kollarımdan birini yapıştıracağımı söyledi, kendi kanatlarını kendi elleriyle yolan, kan revan içinde bırakan adam. Yaralarımdan sarıldı, dikişlerime taptı inancı zayıf, sevgiyi bilmeyen oğlan çocuğu ve ağzıma bal koydu z...