Ölüm faniydi. Hayat nankördü. Siz yaşamaya çalıştıkça sizi öldürmeye çalışır, ölmek istedikçe sizi yaşatırdı. Tezatlıklar içinde yaşamaya mahkum bırakırdı. Öldüğünüz tarihi bile seçecek kadar sizi sıkardı, boğardı. Nefes aldıkça boğulduğunuzu hissederdiniz. Boğazınızda olan bir el, sizi öldürmez ama süründürürdü. Ama ne var biliyor musunuz; doğum tarihiniz kimliğinize geçen, ana rahminden ne zaman çıktığınız değildir. Siz ne zaman bu boğazınızdaki elden kurtulursanız ve ne zaman derin bir nefes aldıysanız o gün sizin doğum tarihinizdir. Zira ana rahminden çıktığınız gün sizin öldüğünüz gün de olabilirdi...
Ben sanırım şanssız kısımdan olan bireylerdenim. Doğduğum gün aslında ölüm günümdü ve on yedi yıl boyunca asla bir saniye bile yaşadığımı hissetmemiştim. Belki de bu yüzdendi her seferinde ölümün kollarına koşmam. Bunu ben bile bilmiyorken bir başkasının bilmesini beklemek biraz aptallık olurdu. Ama... şu an hissettiğim koku ve huzuru eğer tanımlayacak olabilseydim bir saniye bile durmazdım. İçimde kopuk giden ruhum eridikçe kezzaba dönüşüyor ve iç organlarımı yakıyordu. Burnumun direğini sızlatan kokusu, son birkaç gündür olduğu gibi sadece halis gördüğümü düşündürüyordu bana. Bir şeylere, ona inanmaya o kadar ihtiyacım vardı ki. Yaşamın aslında var olduğuna, nefes alabilmenin mümkün olacağına bana inandırmasını isterdim.
Belki de ölmüştüm ve cehennemimde onunla beraber yanıyordum. Ondandı belki de bu huzurum. Çünkü bana dünyada huzur yoktu...
'Geldim' demişti bana en güvendiğim güvensiz adam. Nedeni bilinmez kolumu bile kıpırdatacak halim yokken ona koşmak istemiştim. Kanayan bileklerimi onun sarmasını, yaralarıma üflemesini istemiştim. Bana her ne kadar bir yerden sonra kötü davransa da içinde bir yerlerde bu güvensizliğin altında yatan güveni hissedebiliyordum.
"İyi mi biraz daha?" Buğulu gelen sesler yüzünden içimdeki hayal kırıklığının parçaları akciğerlerime batmaya başlamıştı. Lanet olsun, yine başaramamıştım. Ama bu sefer ölmek isterken yaşamıştım. Ben... Yaşamak istemiştim, ilk defa. Nedenini bilmiyordum sadece o an yaşamak istemiştim. Ama yeniden o soğuk odaya gitme düşüncesi başıma ağrılar saplanmasına neden olmuştu. "Daha iyi. Titremesi geçti." Keskin erkek sesi kulaklarımda netliğe kavuşurken yeniden aynı sesin boğaz temizleme sesi ortamı doldurdu. Şu an neredeydim, ne haldeydim bilmiyordum ama eğer yanımda o varsa bunun bir önemi yoktu. Gözlerimi yavaşça açtığım sırada gözlerimin bulanık görmesi bir süre devam etti. Ortamda kimseden ses çıkmıyor, tepemdeki lacivert tavana bakarak görüş alanımın netleşmesini bekliyordum. "B-"
"Çıkın dışarı," Sert sesi odada yankılandığı sırada başka kimseden ses çıkmadan kapının kapanma sesi duyuldu. Ona bakamazdım, kaç gün olduğunu bilmediğim geceler sonunda geçirdiğim krizden sonra, ölüme bu kadar yakınken yeniden yaşamak istediğimi söyleyemezdim ona. Çünkü ben onunla ölümle karşılaşmıştım ve yaşamı seçtiğim anda o da ölümle beraber gidecekmiş gibi geliyordu. Bakış açım hala tavandayken ağzıma gelen demir tadı yüzünden yüzümü buruşturdum. Çok geçmeden suyun bardağa kavuşmasının sesini duydum. Nefes alış veriş sesimden bile rahatsız olmaya başlamıştım artık. "Kalkabilecek misin?" Sert sesine tezat olan kibarlığına sessizlikle cevap verdim. Elini sırtımın altında geçirip beni kolaylıkla dik bir konuma getirdi. Ağzımı açıp tek kelime etsem, rüyadan uyanacak olmamdan korkuyordum. Onun odasındaydık. Tavan hep lacivert miydi yoksa sonradan mı boyamıştı bilmiyordum ya da hiç dikkat etmemiştim.
Ömrüme mıhlanmıştı tüm cümleler, kül olmuştu tüm umutlarım. Ve ben bunların içinde tek kelime dahi edemiyordum. Yanıyordum ama koşamıyordum. Kanıyordum ama saramıyordum. Ben ölüyordum ama yaşıyordum...
Soğuk bardağı kurumuş dudaklarıma götürdü. Usul usul bana suyu içirirken sanki boğazımdan geçen su değil de zehir gibiydi. Boğazımı o kadar çok yakıyordu ki bunun başka bir açıklaması olamazdı. Zehirli bir yılan çatallı dilini boğazıma sürmüş ve oraya zehrini akıtmıştı. Bardağı dudaklarımdan uzaklaştırırken üzerimde olan bakışlarını hissedebiliyordum. Nefeslerim kaburgalarıma batmaya başlamıştı. "Nasılsın?" Sorusu beni şaşırtsa da ona bakmadan belimdeki elini tutup benden uzaklaştırdım ve kendimi yeniden sırt üstü yatağa bıraktım. Geniş ve rahat yatak beni ölümün kollarındaki yumuşaklığı hatırlatsa da kemiklerime batan nefesimi gözden kaçırıp kesik nefesler almaya devam ettim. "İyiyim,"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇOBAN YILDIZI +18
Teen FictionSadece yapıştırıcıyla kırık kollarımdan birini yapıştıracağımı söyledi, kendi kanatlarını kendi elleriyle yolan, kan revan içinde bırakan adam. Yaralarımdan sarıldı, dikişlerime taptı inancı zayıf, sevgiyi bilmeyen oğlan çocuğu ve ağzıma bal koydu z...