YARALI EL (4. BÖLÜM)

74 7 4
                                    

İçimde kırılıp kalıyordu sessizliğim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İçimde kırılıp kalıyordu sessizliğim. Kırık cam parçaları misali gibiydi. kesip geçiyordu kelimelerimi. Ve insan bir kere ölürdü. Ruhunu teslim eder, huzurlu ve sonsuz bir uykuya yatardı. Ben öyle değildim. Çoğu insan ölümden sonraki rahatlığa inanırdı. Tüm dertlerinin bittiğine inanırlardı ölünce. Ben ise... Bir kere ölmem gerekirken bin kere ölüyordum. Ruhum içimde kaldı, çıkamadı. Arafta can çekişiyordu. Canım yanıyordu, evet. Bu su geçirmez bir gerçekti zaten. Önemli olan ruhumun canıydı. Arafta kalmış, canı cayır cayır yanıyordu. Öyle çok yanıyordu ki...

Boş ver diyordum kendi kendime. Geçer diyordum. Ama geçmek yerine daha çok acıyordu. Şimdi olduğum yerde durmuş spiker kadının dediği şeyleri idrak etmeye çalışıyordum. Kadın heyecanla bir şeyler anlatırken donmuş bir şekilde dinlemeye çalışıyordum. Kulaklarım buğulu buğulu duymaya başlamıştı. Duyduğum hiçbir şey gerçek değildi. Gerçek olmamalıydı. Gerçek olamazdı. "Ve bir sonraki haberimize geçiyoruz..." Kanal kapanırken gözlerimi tabağıma diktim. Salatalık parçaları bana sırıtır gibiydi. O kadar vahim bir durumdaydım ki. "Berfu..." Han bana üzgün ama olaylardan haberi olduğunu belli eden bakışlarla bakarken kendimi tutamadan gözyaşlarımın beni ele geçirmesine izin verdim. Sicim sicim yaşlar yanağımı işgal ederken ağzımdan çıkan hıçkırığa engel olamadım. O kadar kaybolmaya meyilli bir ruhum varmış ki. Kimsenin haberi olmadan yalan bir haberle herkes bana elveda demişti hemen. Buna mı üzülmeliydim bilmiyordum ama her şey şu an o kadar karışıktı ki.

"Her şey-"

"Senin suçun!" Sinirle yerimden kalkıp Boran'ın sözünü kestiğimde yine o soğuk buz gibi gözlerinde hiçbir duygu kırıntısı yoktu. Öylece bana bakıyordu ve bu canımın daha çok sıkmaktan başka bir şey yapmıyordu. Bunu nasıl yapabilirdi ki. Bunu nasıl bana layık görebilirdi... Öfkeyle sandalyeyi kaldırıp önümde kurulu olan kahvaltı masasına indirdim. Ahşap sandalye masayla buluşup paramparça olurken masada duran tabaklar tiz bir sesle kırılmışlar, etrafa dağılmışlardı. Kırık cam parçaları ayağımı çizerken yanağımdan süzülen bir damla daha yaşı sildim elimin tersiyle. Sinirden deliye dönmeme ramak kalmıştı. Beni delirteceklerdi. Eninde sonunda burada kafayı yiyecektim. "Sakin olur musun?!" Boran sofradan telaşla kalkarken geriye doğru bir adım attım. Daha dün bana çikolata veren adam bu adam olmamalıydı. Bu kadar her şeyi planlamış olamazdı.

"Sakın peşimden gelme! Sakın!" Boğazım şişercesine bağırdığım sırada yine o günkü gibi yalın ayakla dış kapıyı çarpıp evden çıktım. Bu sefer kimsenin başını derde sokmak gibi bir amacım yoktu. Her şey yapboz parçası gibiydi. Mert beni polise söylese bile şu an haberlere kadar çıkmış, ölüm haberim tüm Türkiye'ye yayılmıştı. Kimse artık beni bulamazdı. Artık kimse bana inanmazdı. Sorunlu bir kızın hayatından ibaretti boğazımda kalan kırık parçalar.

Ardımdan gelmemişti. Bunun iyi mi kötü mü olduğunu idrak edemiyordum. Zira zaten her yerde ölüydüm. Kim inanırdı ki bana. Kendimi topraklık alana bıraktım. Dizlerim sert taşlarla buluşup sızlarken canımın acısından ziyade ruhumun acısı daha çoktu. Evden yaklaşık beş yüz metre uzaklaşmıştım. Ormanlık alana yaklaşmış, başlangıcında topraklara oturmuştum.

ÇOBAN YILDIZI +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin