Sabah gayet kasvetli bir havayla geldi, güneş ortaya çıkmak için sadece birkaç zayıf çaba gösterdi; Catherine buna bakarak her şeyin yolunda gittiği tahminini yürüttü. Yılın bu kadar başlarında sabah güneşli olan havanın genellikle yağmura çevireceğini, ama bulutlu havanın ilerleyen saatlerde açacağını düşünürdü. Umutlarını teyit etmesi için Mr. Allen'a başvurdu, ama Mr. Allen kendi havası ve barometresi olmadığı için kesin bir güneş sözü vermeye yanaşmadı. Catherine Mrs. Allen'a başvurdu; Mrs. Allen'ın görüşü daha olumluydu. "Çok güzel bir gün olacağından zerrece şüphesi yoktu, yeter ki bulutlar dağılsındı, güneş hemencecik çıkardı."
Gelgelelim saat on bir sularında camlardaki birkaç küçük yağmur damlası Catherine'in dikkat kesilmiş bakışlarına takıldı ve "Aman Tanrım, yağmur yağacak," diye yakındı kederli bir sesle.
"Ben de öyle düşünmüştüm," dedi Mrs. Allen.
"Bugün bana yürüyüş yok," diye iç geçirdi Catherine, "ama belki de bir şey olmaz, hatta belki on ikiden önce durur."
"Durabilir, ama o zaman da yerler çamur olur."
"Olsun, hiç önemi yok; ben çamura aldırmam."
"Öyle," diye cevapladı arkadaşı sakince, "bilirim, çamura aldırmazsın."
Kısa bir sessizlikten sonra Catherine pencerede dikilmiş bakarken, "Daha da hızlanıyor!" dedi.
"Hızlanıyor ya. Yağmur devam ederse sokaklar çok ıslak olacak."
"Zaten dört şemsiye açılmış. Şemsiye görmekten nasıl nefret ediyorum!"
"Şemsiye taşımak sevimsiz bir şey. Tahtırevan tutmayı tercih ederim."
"Ne güzel bir sabahtı! Yağışsız olacağına öyle inanmıştım ki!"
"Kim olsa öyle düşünürdü. Bütün sabah yağarsa Pump-Room'da fazla kimse olmaz. Umarım Mr. Allen dışarı çıkarken paltosunu giyer, ama yok giymez, paltoyla yürüyüşe çıkmak kadar nefret ettiği bir şey yoktur; niye sevmiyor anlamıyorum, bence gayet rahattır."
Yağmur devam etti... hızlı, ama şiddetli değil. Catherine her dönüşünde eğer bir beş dakika daha yağmaya devam ederse meseleden umudunu kesmeye karar verip beş dakikada bir saate gitti. Saat on ikiyi vurduğunda hâlâ yağmur yağıyordu... "Gidemeyeceksin tatlım."
"Henüz karamsar değilim. On ikiyi çeyrek geçeye kadar vazgeçmeyeceğim. Saat tam havanın açma saati, hatta bence biraz da açılmış gibi. Hani on ikiyi yirmi geçe olsun, tamamen vazgeçeceğim. Ah burada da hava aynı Udolpho'daki gibi, hatta Toskana ve Güney Fransa'daki gibi!.. Tam zavallı St Aubin'in öldüğü gece!.. Ne güzel hava!"
Saat yarımda Catherine havayı endişeyle izlemeyi bıraktığı ve havanın değişmesinden bir şey ummaz olduğu zaman gökyüzü kendiliğinden açılmaya başladı. Gün ışığının parlaklığı onu şaşırttı; etrafa bakındı, bulutlar dağılıyordu; mutlu görüntüyü seyretmek ve desteklemek için hemen pencereye döndü. On dakika daha geçince öğleden sonrasının pırıl pırıl olacağı kesinleşti ve hep "Hava mutlaka açacak," demiş olan Mrs. Allen düşüncesinde haklı çıktı. Ama Cath-erine arkadaşlarını hâlâ umut edebilir miydi, Miss Tilney'nin dışarı çıkamayacağı kadar çok mu yağmur yağmıştı, bunlar henüz belli değildi.
Sokaklar Mrs. Allen'ın Pump-Room'a giden kocasına eşlik edemeyeceği kadar çamurluydu; bunun üzerine adam tek başına yola çıktı; Catherine onun sokakta gözden kaybolmasını izlerken birkaç sabah önce onu öylesine şaşırtan aynı üstü açık arabaların içinde aynı üç kişiyle yaklaştığını gördü.
"Isabella, ağabeyim ve Mr. Thorpe işte! Belki beni almaya geliyorlardır... ama gitmeyeceğim... gidemem, çünkü biliyorsunuz Miss Tilney hâlâ uğrayabilir." Mrs. Allen da aynı fikirdeydi. John Thorpe az sonra yanlarındaydı, hatta sesi ondan önce yanlarına geldi, daha merdivendeyken Miss Morland'a acele edin diye seslendiği için. "Çabuk! Çabuk!" diye kapıyı savurup açtı... "Derhal şapkanızı giyin... kaybedecek zaman yok... Bristol'a gidiyoruz... Nasılsınız, Mrs. Allen?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Northanger Manastırı
Ficción históricaKendi cehaleti karşısında tüm kalbiyle utanç içerisindeydi; yersiz bir utanç. Zira insanlar bağlılık duymak istedikleri şeyler hakkında daima bilgisiz kalmalıdır. Donanımlı bilgi sahibi dimağlar, diğer insanların kibrini idare etmekte zorlanırlar ki...