İkinci Kitap | Dokuzuncu Bölüm

51 7 0
                                    

Ertesi gün esrarlı dairelerin umulan incelemesi için fırsat olmadı. Pazar günüydü, general sabahla ikindi ibadeti arasındaki bütün zamanın dışarıda egzersiz yaparak ve evde soğuk et yiyerek geçirilmesini istedi; Catherine'in merakı büyük olsa da daireleri akşam yemeğinden sonra araştırma isteğine yetecek kadar cesareti yoktu, ne altıyla yedi arasında solgunlaşan gün ışığında ne de sinsi bir lambanın daha güçlü ama daha dar ışığında. Dolayısıyla bütün gün Mrs. Tilney'nin anısına kilisedeki aile locasının hemen önüne yerleştirilmiş çok zarif bir anıtın görüntüsünden başka ilgisini çekecek hiçbir şey olmaksızın geçti. Gözleri hemen anıta takıldı ve uzun süre öyle kaldı; yıkımından şu ya da bu şekilde sorumlu olan teselli edilemez kocanın her erdemi ona atfettiği hayli abartılı anma yazısını okumak onu gözyaşları içinde bıraktı.

Generalin böyle bir anıt dikip de karşısına geçiyor olması belki çok garip değildi, ama yine de onun karşısında o kadar kendine hâkim bir şekilde oturabilmesi, o kadar yüksek bir tavır sergilemesi, öyle korkusuzca etrafa bakabilmesi, hatta kiliseye girebilmesi Catherine'e harikulade görünüyordu. Suç içinde bu derece kemikleşmiş insan kolay bulunmazdı. Vahşi bir ölüm ya da ilahi emeklilik kara mesleklerini sona erdirene kadar suç üstüne suç işleyerek, canları kimi isterse üzüntü ya da vicdan azabı duymadan öldürerek mümkün olan her türlü kötülükte sebat etmiş bir sürü insan hatırlıyordu. Anıtın dikilmiş olması Mrs. Tilney'nin vefatına ilişkin şüphelerini zerrece etkilemedi. Küllerinin muhafaza edildiğinin söylendiği aile mezarlığına inecek olsa bile, küllerinin kapatıldığı söylenen tabutu görecek olsa bile... böyle bir vakada ne işe yarardı? Catherine balmumu heykelin gösterilip sahte bir cenaze töreni yapılmasının ne kadar kolay olduğunu bilecek kadar çok okumuştu.

Ertesi sabah daha bir umut vaat ediyordu. Generalin her konuda olduğu gibi yine kötü zamanlanmış erken yürüyüşü burada işe yaradı, evden çıktığını anladığı zaman derhal Miss Tilney'ye sözünü yerine getirmesini önerdi. Eleanor onu memnun etmeye hazırdı, giderlerken Catherine ona bir başka sözünü hatırlattı ve ilk ziyaretleri odasındaki portreye yapıldı. Yeni gözlemcinin beklentilerini haklı çıkaran yumuşak ve düşünceli bir yüze sahip çok güzel bir kadını gösteriyordu; ama beklentileri tam karşılanmış sayılmazdı, çünkü Catherine yüz hatlarının, havasının, teninin Henry'nin değilse de Eleanor'un tıpatıp aynı, tam bir sureti olacağına inanıyordu; düşünebildiği portreler daima anneyle kızı birbirinin aynı gösterirdi. Bir kez alınan bir yüz nesiller boyu sürerdi. Ama burada bakmak, düşünmek ve benzerlik aramak zorunda kalıyordu. Yine de bu kusura rağmen resmi derin duygularla inceledi ve büyük bir ilgi duyduğu halde istemeye istemeye bıraktı.

Büyük galeriye girerken hissettiği heyecan konuşmaya çalışamayacağı kadar fazlaydı; bütün yapabildiği arkadaşına bakmaktı. Eleanor'un yüzü kederli ama sakindi, duruşu yaklaşmakta oldukları tüm kasvetli eşyalara alışkın olduğunu söylüyordu. Tekrar katlanır kapılardan geçti, tekrar eli o çok önemli kilide değdi ve Catherine zorlukla nefes alarak kapıyı korku dolu bir tedbirlilikle kapatmak için dönerken görüntü, generalin korkunç görüntüsü galerinin uzak ucunda tam karşısına çıktı! Aynı anda kızına varlığını ilk kez duyurup, Catherine'i dehşet içinde bırakarak avazı çıktığı kadar yüksek sesle söylediği "Eleanor"un adı binanın içinde çınladı. Onu görünce ilk içgüdüsel hareketi saklanmaya çalışmak olmuştu, ama gözünden kaçmayı pek umut edemezdi; arkadaşı özür dileyen bir ifadeyle çabucak ona baktı, sonra babasına gitti ve birlikte gözden kayboldular; Catherine koşarak odasına sığındı, kendini içeri kilitledi, bir daha aşağı inecek cesareti bulamayacağına inanıyordu. Büyük bir heyecan içinde, zavallı arkadaşının haline derinden üzülerek ve öfkeli generalden onu kendi dairesinde görmek isteyen bir çağrı bekleyerek en az bir saat orada kaldı. Ama çağrı filan gelmedi, sonunda bir arabanın manastıra yaklaştığını görünce aşağı inip onu misafirlerin koruması altında görme cesaretini buldu. Kahvaltı odasında neşeli bir kalabalık vardı, general kızgınlığını pek iyi saklayan, hiç olmazsa şimdilik hayatının emniyette olduğuna inandıran iltifat dolu bir tarzda onu kızının arkadaşı olarak tanıttı. İlk konuşma fırsatı çıktığında Eleanor babasıyla ilgili endişelerini destekleyen bir ifadeyle, "Babam sadece bir mektuba cevap vermemi istiyordu," deyince ya generalin onu görmediğini ya da bazı politik nedenlerle kendini öyle saymasına izin verildiğini umut etmeye başladı. Bu güvenle misafirler gittikten sonra da generalin huzurunda kalmayı göze alabildi ve bu güveni sarsacak hiçbir şey olmadı.

Northanger ManastırıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin