Ertesi gün saat sekizde hizmetçinin panjurları açışı Catherine'i kendine getiren ilk ses oldu; hiç kapadım mı diye merak ederek gözlerini eşyalara neşeyle açtı; ateşi çoktan yakılmıştı ve gecenin fırtınasını parlak bir sabah takip etmişti. Yaşadığının ayırdına varır varmaz aklı elyazmasına gitti; hizmetçinin odadan çıkmasıyla yataktan fırlaması bir oldu; yere düşürdüğünde rulodan dağılan bütün kâğıtları bir heves topladı ve onları yastığının üstünde okuma lüksünü tatmak için tekrar yatağına seğirtti. Şimdi açıkça görüyordu, kitaplarda onu ürperten kapsamlı şeyler kadar uzun bir yazı beklememeliydi, çünkü birbirleriyle ilişkisiz ufak kâğıtlardan oluşan rulo bir bütün olarak önemsiz boyuttaydı ve ilk başta sandığından çok daha küçüktü.
Aç gözleri hızla bir sayfayı taradı. Anlamaya başladı. Mümkün olabilir miydi, yoksa gözleri mi onu yanıltıyordu? Yatak takımları envanteri, kaba saba modern harflerle yazılmış, topu topu bu! Gördüğüne inanacaksa, elinde bir çamaşır yıkama makbuzu tutuyordu. Bir başka kâğıt aldı ve ufak tefek değişikliklerle aynı yazıları gördü; bir üçüncü, dördüncü ve beşinci kâğıtta da yeni bir şey yoktu. Gömlek, çorap, kravat, yelek her birinden ona baktılar. Aynı elden çıkmış iki başka kâğıt hiç de daha ilgi çekici olmayan bir masrafı harflerle belirtiyordu, saç pudrası, ayakkabı bağcığı ve pantalon temizleyicisi. Ötekileri kuşatan büyük kâğıt, eğri büğrü ilk satırına bakılırsa... "Doru kısrağın lapası," nalbant makbuzuydu! İçini beklenti ve ürpertiyle doldurmuş, onu gece uykusunun yarısından etmiş kâğıt destesi buydu işte (sonradan tahmin ettiğine göre bir hizmetçinin ihmali nedeniyle orada kalmıştı)! Kendini küçük düşmüş hissetti. Sandık macerasından dersini alamaz mıydı? Sandığın gözüne takılan bir köşesi onu hor görürcesine yükseliyor gibiydi. Son hayallerinin saçmalığı apaçıktı. Kuşaklar öncesine ait bir elyazmasının böyle modern, böyle yaşanan bir odada keşfedilmemiş kalmasını beklemek! Ya da bir dolabın kilidini açma becerisine sahip ilk kişi olmayı... hem de anahtarı üstündeyken!
Kendini nasıl böyle inandırmış olabilirdi? Ya Henry Tilney bu aptallığını öğrenirse! Üstelik bunlar büyük ölçüde onun işiydi, çünkü dolap tıpatıp onun anlattığı maceralardaki gibi olmasa en ufak bir merak duymazdı. Bu aklına gelen tek teselli oldu. Aptallığının bu kahrolası kanıtlarından, yatağa dağılmış bu sefil kâğıtlardan kurtulmak için hemen kalktı, onu kendi gözünden bile düşürecek başka bir beklenmedik raslantının onları tekrar ortaya çıkarmamasını içtenlikle dileyerek, kâğıtları olabildiğince önceki şekilde katlayıp dolaptaki aynı yere geri koydu.
Ne var ki kilitlerinin o kadar zor açılmış olmasında hâlâ dikkat çekici bir şey vardı, çünkü şimdi gayet rahat oynatabiliyordu. Bunda kesinlikle esrarlı bir şey vardı ve yarım dakika kadar bu cezbedici düşünceye kapıldı, ta ki kapağın önce kilitlenmemiş olduğu ve kendisi tarafından kapatılmış olma ihtimali aklına gelinceye ve yüzünü bir kez daha kızartıncaya kadar.
Davranışlarının can sıkıcı düşüncelere yol açtığı odadan elinden geldiğince çabuk çıktı ve olanca hızıyla kahvaltı salonuna giden, önceki akşam Miss Tilney'nin gösterdiği yolu buldu. Henry salonda yalnızdı; Henry'nin ilk dileği fırtınadan rahatsız olmamış olmasıydı, ki bunda içinde bulundukları binanın karakteriyle ilgili rahatsız edici, hınzır bir gönderme vardı. Zaafından hayatta şüphelenilsin istemezdi; yine de yalan söylemeyi pek beceremediği için rüzgârın onu biraz uyutmadığını kabul etmek zorunda kaldı. "Ama sonra harikulade bir sabah bulduk," diye ekledi, konudan kurtulmak isteyerek, "fırtına da uykusuzluk da geçip gidiyor. Ne güzel sümbüller! Sümbülleri sevmeyi yeni öğrendim."
"Nasıl öğrenmiş olabilirsiniz? Kazaen mi ikna olarak mı?"
"Kız kardeşiniz öğretti, nasıl olduğunu bilmiyorum. Mrs. Allen her yıl bana bunları sevdirmeye çalışırdı, ama hiç sevemedim, ta ki geçen gün Milsom caddesinde görene kadar; oldum olası çiçeklere karşı kayıtsızımdır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Northanger Manastırı
Ficción históricaKendi cehaleti karşısında tüm kalbiyle utanç içerisindeydi; yersiz bir utanç. Zira insanlar bağlılık duymak istedikleri şeyler hakkında daima bilgisiz kalmalıdır. Donanımlı bilgi sahibi dimağlar, diğer insanların kibrini idare etmekte zorlanırlar ki...