Bundan hemen sonra general bir haftalığına Londra'ya gitmek zorunda kaldı; herhangi bir mecburiyetin onu bir saatliğine bile Miss Morland'ın arkadaşlığından ayırmasına içtenlikle hayıflanarak, yokluğunda onun rahat etmesini ve eğlenmesini sağlamanın temel gayeleri olmasını çocuklarına sıkı sıkı tembih ederek Northanger'dan ayrıldı. Gidişi Catherine'e bir kaybın bazen bir kazanç olabileceğini yolundaki ilk deneysel inancını verdi. Şimdi vakit geçirirkenki mutlulukları, içlerinden gelen meşgaleler bulmaları, attıkları her kahkaha, rahatlık ve neşe sahnesine dönüşen her yemek, istedikleri yere istedikleri zaman yürümek, her saatlerinin, her zevk ve yorgunluklarının kendi gönüllerine göre olması ona generalin varlığının getirdiği kısıtlamayı hatırlatıyor ve şimdi bundan kurtulmuş olmanın ne büyük nimet olduğunu hissettiriyordu. Bu rahatlık, bu keyif mekânı ve insanları her gün daha çok sevmesini sağladı; yakında birini terk etmek zorunda kalacağı korkusu ve onun tarafından aynı ölçüde sevilmeyeceği düşüncesi olmasa her günün her anında alabildiğine mutlu olurdu; ama şimdi ziyaretinin dördüncü haftasındaydı, general eve dönünceye kadar dördüncü hafta bitmiş olacaktı ve belki daha fazla kalması yakışıksız görünebilecekti. Ne zaman aklına gelse buna üzülüyordu; aklındaki böyle bir ağırlıktan kurtulmak için konuyu hemen Eleanor'la konuşmaya, gitmeyi teklif etmeye ve teklifinin karşılaşacağı davranışa göre hareket etmeye karar verdi.
Kendine fazla zaman verirse bu denli zor bir konuyu gündeme getirmekte zorlanabileceğini düşünerek, Eleanor'la yalnız kaldığı ilk fırsatı aniden değerlendirdi ve Eleanor bambaşka bir konuyla ilgili konuşmasının ortasındayken çok yakında gitmek zorunda olduğunu söylemeye başladı. Eleanor baktı ve çok üzüldüğünü söyledi. "Çok daha uzun bir süre arkadaşlığının zevkini tatmayı umut etmişti... (belki kendi dilekleri yüzünden) çok daha uzun bir misafirliğin vaat edildiği inancındaydı... Orada olmasının onlara verdiği mutluluğu bilseler Mr. ve Mrs. Morland'ın dönüşünü çabuklaştırmayacak kadar cömert olacaklarını düşünüyordu." Catherine izah etti. "Bu konuda babasıyla annesinin acelesi yoktu. Yeter ki o mutlu olsun, onların tek istedikleri buydu."
"O halde sorabilir miydi, onlardan ayrılmakta neden o kadar acele ediyordu?"
"Çünkü oraya geleli çok olmuştu."
"Peki, bu kelimeyi kullanabiliyorsan eğer, sana da fazla ısrar edemem. Madem çok oldu diyorsun..."
"Yo hayır, demiyorum. Kendi adıma seninle bir o kadar daha kalırım." Hemen karar verildi, o zamana kadar bir daha onlardan ayrılmayı aklına bile getirmeyecekti. Bu rahatsızlık unsuru böyle hoş bir şekilde aradan çıkarıldıktan sonra diğerinin etkisi de aynı şekilde azaldı. Eleanor'un ona kalması için ısrar edişindeki nezaket, samimiyet, kalmaya karar verdiği söylenince Henry'nin yüzündeki sevinçli ifade, hepsi onlar nezdindeki öneminin tatlı kanıtlarıydı ve ona sadece insan aklının dert etmeden duramayacağı ölçüde kuruntular bıraktı. Henry'nin onu sevdiğine inanıyordu... hemen her zaman inanmıştı, babasıyla kız kardeşinin onu sevdiklerine ve yanlarında olsun istediklerine de inanıyordu; bunca inançtan sonra kuşku ve endişeleri sadece işgüzar hassasiyetlerden ibaretti.
Henry babasının Londra'da bulunduğu süre içinde Northanger'da kalma talimatına çok fazla uyamayacaktı, Woodston'daki yardımcısının işleri onu cumartesi günü birkaç geceliğine onlardan ayrılmak zorunda bıraktı. Onsuz kalmak artık generalin evde olduğu zamanki gibi değildi; neşelerini azalttı, ama huzurlarını bozmadı; iki kız ortak meşgaleler bularak, yakınlıklarını ilerleterek öyle kendi kendilerine yettiklerini gördükler ki Henry'nin gittiği gün yemek odasından çıkmaları manastır için geç bir vakit sayılabilecek olan saat on biri bulmuştu. Merdivenin başına ancak gelmişlerdi ki duvarların kalınlığının izin verdiği kadarıyla bir arabanın kapıya geldiğini tahmin ettiler, hemen arkasından da zilin gürültüyle çalınması tahminlerini doğru çıkardı. İlk şaşkınlık geçtikten sonra Eleanor, "Aman Tanrım! Mesele nedir acaba?" diyerek hemen gelenin büyük ağabeyi olduğuna karar verdi, gelişi bu kadar zamansız değilse de her zaman ani olurdu, aceleyle onu karşılamaya indi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Northanger Manastırı
Ficción históricaKendi cehaleti karşısında tüm kalbiyle utanç içerisindeydi; yersiz bir utanç. Zira insanlar bağlılık duymak istedikleri şeyler hakkında daima bilgisiz kalmalıdır. Donanımlı bilgi sahibi dimağlar, diğer insanların kibrini idare etmekte zorlanırlar ki...