İkinci Kitap | Onuncu Bölüm

48 5 0
                                    

Macera hayalleri bitmişti. Catherine tamamen uyanmıştı. Henry'nin konuşması kısa da olsa gözlerini son hayallerinin aşırılığına daha önceki hayal kırıklıklarından çok daha net bir biçimde açmıştı. Derin bir acı içinde küçük düşmüştü. Derin bir ızdırapla ağladı. Sadece kendi gözünde değil, Henry'nin gözünde de değerini kaybetmişti. Şimdi suç derecesine ulaşmış görünen aptallığı onun önünde apaçık ortaya çıkmıştı; onu ilelebet hor görecekti. Hayal gücünün babasının karakteri konusundaki ölçüsüz serbestliği, bunu affetmesi mümkün müydü? Merakının ve korkularının saçmalığı, bunlar unutulabilir miydi? Kendinden anlatılmaz biçimde nefret ediyordu. Henry bu feci sabahtan önce bir iki kez ona sevgi gibi bir şey göstermişti... gösterdiğini düşünmüştü... Ama şimdi, sözün kısası yarım saat kadar kendini alabildiğine kahretti, saat beşi vurduğunda kırık bir kalple aşağıya indi, Eleanor'un iyi olup olmadığı sorusuna anlaşılmaz bir cevap verdi. Korkutucu Henry hemen arkasından odaya girdi; ona karşı davranışındaki tek fark şimdi eskisinden daha fazla ilgi gösteriyor olmasıydı. Catherine hiç o kadar rahatlatılma ihtiyacı duymamıştı ve Henry bunun farkında gibiydi.

Akşam bu yatıştırıcı nezakette azalma olmadan geçti; ruh hali giderek alçakgönüllü bir sakinliğe dönüştü. Geçmişi unutmayı da savunmayı da öğrenemedi, ama daha ileri gitmeyeceğini, bunun Henry'nin bütün saygısını kaybetmesine mal olmayacağını umut etmeyi öğrendi. Düşünceleri hâlâ sebepsiz bir korkuyla sezinlediği ve yaptığı şeyler üstünde sabitlenmiş olduğu için, hepsinin kendi iradesiyle, kendi kendine yarattığı bir yanılsama, her önemsiz durumun tetikte bekleyen bir hayal gücüyle büyütülmüş, her şeyin manastıra girmeden önce ürkmek için can atan bir akıl tarafından anlamlı olmaya zorlanmış olduğu açıktı. Northanger'ı tanımaya hangi duygularla hazırlandığını hatırladı. Görüyordu ki Bath'dan ayrılmasından çok önce tutku yaratılmış, haylazlık yerini almıştı ve hepsinin izleri orada içine gömüldüğü kitapların etkisine kadar sürülebilirdi.

Mrs. Radcliff'in tüm eserleri çekici de olsa, hatta tüm taklitçilerinin eserleri de çekici olsa, belki hiç olmazsa İngiltere'nin orta bölge vilayetlerinde insan doğası onlarda aranmamalıydı. Çam ormanları ve kötülükleriyle Alpler ve Pireneler daha aslına uygun bir tarif verebilirdi; İtalya, İsviçre ve Güney Fransa korku bakımından anlatıldıkları kadar bereketli olabilirdi. Catherine kendi ülkesinden ötesini hayal etmeye cesaret edemedi; zorlasaydı onu da kuzey ve batı uçlarında elde edebilirdi. Ama memleketin kanunları ve devrin âdetleri gereği İngiltere'nin merkez bölgesinde sevilmeyen bir eşin bile hayatı emniyetteydi. Cinayete hoşgörü yoktu, hizmetçiler köle değildi, zehir de uyku iksirleri de her eczaneden müshil alır gibi satın alınamazdı. Alplerde ve Pirenelerde, muhtemelen karışık karakterler yoktu. Orada melek gibi lekesiz olmayanlar şeytan olma eğilimindeydi. Ama İngiltere'de öyle değildi; İngilizler arasında kalplerinde ve alışkanlıklarında iyiyle kötünün eşit olmasa da genel bir karışımı olduğuna inanıyordu. Bu inançtan sonra Henry ve Eleanor Tilney'de bile böyle ufak bir kusur ortaya çıkarsa şaşırmazdı ve bu bilgiden sonra aklına getirdiği için ilelebet yüzünü kızartacak fazlasıyla incitici kuşkulardan aklanmış olsa da, ciddi ciddi düşündüğünde hiç de sevimli bulmadığı babalarının karakterindeki bazı gerçek lekelerden korkması gerekmezdi.

Bu birkaç nokta üzerinde aklını toplayıp gelecekte her zaman olanca iyi niyetiyle yargılama ve davranma kararını verince kendini affetmek ve her zamankinden daha mutlu olmaktan başka yapacak bir şeyi kalmadı; zamanın şefkatli elleri de ertesi günün akışında sıradan aşamalarıyla onun için çok şey yaptı. Henry'nin olanlara en ufak şekilde dahi değinmeyerek gösterdiği şaşırtıcı cömertlik ve asil davranışı da ona yardımcı oldu; sıkıntısının başlarında mümkün olduğuna inanabileceğinden çok daha önce ruhen rahatladı ve eskisi gibi onun her söylediğinden bir şey öğrenebilir duruma geldi. Hâlâ onları her zaman titreteceğine inandığı bazı konular vardı elbette... bir sandıktan ya da dolaptan söz edilmesi mesela... ayrıca ne şekilde olursa olsun lakeden hoşlanmıyordu: Ama o bile geçmişteki bir ahmaklığın anısının acı verici de olsa işe yarayabileceğini kabul ediyordu.

Northanger ManastırıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin