MULTİ; JESSİCA
Saat gece yarısını geçiyordu, gözlerimi araladım. Her yer karanlıktı ama bir anormallik vardı. Gece lambamın aydınlattığı yerler karanlıktı. Böyle olmamalıydı, gözlerimi ovuşturdum ve yatakta oturur hale geldim.
Kulağımı ürkütücü bir hışırtı doldurdu. Bir karartı üzerime gelmeye başladı. Hışımla yorganı itip ayağa kalktım. Tamamen savunmasızdım, aklıma hiçbir şey gelmiyordu.
"Selam." dedi James. Bir anda rahatladım ve nefesimi dışarı verdim. Gelenin canavar olacağını sanmıştım.
"Selam." dedim. "Bir anda gelince korktum." gülümsedim.
"Anladım." diye mırıldandı. Tam gözlerimin içine bakıyordu. Ama garipti, gözlerinin rengi koyulaşmıştı. "Neyin var?" diye sordum fısıltıyla.
"Sen varsın." dedi hırıltılı bir sesle.
"Anlamadım?" dedim.
"Her şeyde sen varsın. Baş rol sensin." anlamıyordum , neler oluyordu?
"Ne demeye çalışıyorsun?" dedim. O sıra gözüm ellerine kaydı. Bir şeyler dönüyordu ve bu iyi değildi.
"Hep sen kazanıyorsun." dedi hışımla. "Ve ben bunu istemiyorum."
"Neler ol-" sözümü bitiremeden karnıma yediğim darbeyle ağzımı açtım, ancak sesim çıkmadı. Karnımdaki his yerini keskin bir acıya bıraktı ve içimden bir şeyin çıktığını hissettim, vücudum hafifledi. Sonra aynı şey yine tekrar etti, ve yine. Elimi karnıma götürdüm ve bir sıcaklık hissettim. Dizlerimi bükük bir şekilde kafamı James'e çevirdim. Gözlerinin rengi parıldıyordu, ama her gün baktığım kadar temiz değillerdi. Gözlerinde ateş vardı, bunu görüyordum. Nefretten doğan bir ateş. Ares'in ateşi...
Çaresizlikle gözyaşlarım akmaya başladı. Ben onu sevmiştim, belki itiraf etmemiştim, ama sevmiştim. Beni ölümden kurtaran oydu ve şu an yine öldüren de oydu. Arkasını dönüp gitmeye hazırlanırken cılız sesimle konuştum. "Neden?"
Bana döndü ve gözlerinde bir an şefkat belirdiğini sandım. Gelip yardım etmesini bekledim, belki pişman olmuştu, belki bunu yapmaya zorlanmıştı. Onu affetmeye hazırdım. Ancak gözlerindeki o şefkat anında yok oldu ve alevler yeniden oluştu. Zorlanmamıştı, kendisi yapmıştı. Tuzağa düşmüştüm.
"Kazanmaya çalışmaktan vazgeç, başaramazsın. Ne zamandır gerçek kendini tanıyorsun? Kabul et, ilk gördüğün yüz benimdi ve son gördüğün yüz de ben olacağım." sonra da zeminde tok sesler bırakarak yürüdü, yürüdü. Sonra da görüş alanımdan çıktı ve karanlığa karıştı.
İhanete uğramıştım, yine.
Ama haklıydı, kendi benliğimi bildiğim andan beri benimleydi, bu her ne kadar iki ay kadar olsa da böyleydi, ve ömrümün sonunda da benimleydi. Ölüyordum ve ölümüm onun ellerindendi. En sevdiğimin...
Poseidon'un tek kızıydım, belki de şu an tek çocuğuydum. Kardeşime noldu bilmiyordum ama başarısız olmuştum. Poseidon'a kendimi kanıtlayamamıştım. Yıkılmıştım ve ölecektim.
***
ANNABETH
Sabah kalkınca hızla hazırlanıp mutfağa gittim. Çok acıkmıştım ve yemek yemeliydim. Mutfak kapısından içeri girince saate baktım. On biri on geçiyordu ama hava bir garipti, sessizlik hakimdi.
"Günaydın." dedi Trisa gülümseyip. Tabağını hazırlamış masada yemek yiyordu.
"Günaydın." dedim. "Herkes nerde?"
"James ve Jessica'yı diyorsan büyük ihtimalle uyuyorlar."
Bende kendi tabağımı aldım ve masada karşısına oturup yemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poseidon Kızı
ФэнтезиGözlerimi açtığımda tanımadığım bir ortamda, sedye gibi ama hasırdan yapılmış bir yatakta yattığımı fark ettim. Kafamı yataktan kaldırdım. Hasır olmasına rağmen yumuşacıktı ve kemiklerimi dinlendirmişti. O an aklımda tek bir düşünce vardı; ben kimdi...