PK~4

12.6K 643 10
                                    

Çığlık çığlığa çırpınırken etraf karanlık olduğu için hiç bir şey göremiyordum. Etrafı bir küf kokusu kapladığında yerin yeterince altına indiğimizi hissetmiştim. İçimdeki su yavaş yavaş yok oluyor, yerini küf kokulu bir çöle bırakıyordu. Kuraklık boğazımı düğümlemiş nefes almamı zorlaştırıyordu. Göz kapaklarımın yavaş yavaş kapandığını hissediyordum, ama açmaya yeltenecek gücüm kalmamıştı. Sanki içimdeki güç bir aletle emiliyordu. En son hatırladığım kadarıyla bir yaratığın sırtında sürükleniyordum.

***

Uyandığımda mahzen tipi, demir parmaklıklarla çevrili bir odada yatıyordum. Aslında hapisane daha doğru bir terimdi. Etrafı daha detaylı süzmeye başladım. İçinde bulunduğum mahzen dışında boştu. Etrafıma bakındım, ne su vardı ne de yemek. Ciğerlerim kurumaya başladığından dolayı hiç bir şey düşünemiyor, doğru düzgün nefes bile alamıyordum. Sağ tarafıma döndüğümde Kılıcımın bulunduğu kemer mahzenin dışında bir askılıkta asılıydı. Gözlerimi kısarak baktığımda kılıcımın yanında bir su şişesi vardı.

YEMEKHANEDEN ALDIĞIM SU!!

Derhal gözlerimi kapadım ve kılıcımın elime gelmesini diledim. Gelmişti. İki kılıcımda elimde duruyordu. Büyük bir umutla dolmuştum. Kılıcımla uzanabildiğim kadar uzandım ve kemeri kılıcıma geçirmeyi başardım. Yavaşça, kemerin düşmemesini umarak kendime çektim. Başarmıştım! Suyu hızla kafama diktim. Dibinde biraz su bıraktıktan sonra çıkmanın bir yolunu aradım. Kafamı yukarı kaldırdığımda fark ettim ki yukarı uzanan parmaklıklar bir süre sonra bitiyordu. Yani eğer parmaklıkları tırmanırsam mahzenin içinden çıkabilirdim. Kemerimi takıp hızla tırmanmaya başladım. Aşağı indiğimde odada bir çıkış kapısı aradım ama yoktu.

E o zaman ben bu odaya nası girdim?

Tam o sırada duvardan bir geçit açıldı ve içeri bir insan ile adını hatırlayamadığım bir yaratık girdi. Yakanma korkusuyla saklanıcak bir yer aradım ama yoktu. Oda, içindeki mahzen dışında bomboştu. Korkuyla olduğum yerde kaldım. Canavarın beni görmemesini ummaktan başka şansım yoktu.

Korkuyla ses çıkarmamak için kımıldamazken canavar benim yanımdan geçti, diğer yarı tanrıyı mahzene itti ve kapıyı sertçe kapattı.

"Sakın yaramazlık yapmayın." dedi homurtulu bir biçimde ve geldiği duvardan çıktı. Ben hâlâ beni görmemesinin verdiği şok ve rahatlama nedeniyle yerimden kıpırdayamamıştım, diğer yarı tanrı konuşmaya başladı.

"Şunu söyliyim ki beni buraya getiren yaratık bir minator. Gözleri iyi görmez, kulak-"

"Kulakları çok iyi duyar ve burnu çok iyi koku alır."diyerek sözünü tamamladım, o da kafa salladı.

"Pekii, sen burdan nası çıktın."etrafına bakındı, tam ağzımı açacağım sırada parmaklıklara tırmanmaya başladı.

"Bu arada ben James, Ares'in oğluyum."

"Jessica, Po-"

"Kim olduğunu biliyorum. Poseidon'un tek çocuğusun." deyince kafasını salladı ve mahzenden çıktı. İkimiz birden minatorun geçtiği duvarın yanına gittik ve bakınmaya başladık. Bir işaret, kapı kolu, ya da herhangi bişey...

Tam o sırada duvar açıldı ve içeri insana benziyen ama yaratık olduğu belli olan bişey girdi. Ve yüzünde alaycı bir sırıtış belirdi.

"Efendim, misafirlerimiz biraz yaramazmış."dedi ve daha ne olduğunu anlayamadan kollarımdan tutulup sürüklenmeye başladım.

Poseidon KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin