"Sen kim olduğunu bile bilmiyorsun." Dedi dediğim lafa aldırmaksızın.
"Öğrenilemeyecek bir şey değil." Dedim kısık sesimle. Boğazım yanıyordu, gözüm yanıyordu, başım çatlarcasına ağrıyordu. Ve en korkuncuysa bu konuşmanın nereye gideceğini bilmiyordum. İkimizden biri ölmeden bu savaş bitmeyecekti ve ikimizde bir kere ölüp dirilmiştik, kısaca eşittik. James beni kolaylıkla öldürebilirdi ancak ben onu öldüremezdim, bu sadece ona özel değildi. Ben bir canlıyı öldüremezdim, sanırım.
"Bu işin bitmesi gerekiyor." Dedim dikelirken.
"Sana son kere soruyorum, takımıma katılmak ister misin, Ellie?"
Kısa bir an durakladım, kim olduğumu bilmek garip hissettirmişti.
"Benim aksime sen haklarını kullandın." Dedim ve ayağa kalkıp kılıcımın elime gelmesini diledim.
"Neler yaşadığımı bilmiyorsun." Dedi kırgın sesiyle.
"Pes mi ettin?" Dedim gülerek.
"Yenildim." Dedi. "Ama sana değil, kendime yenildim."
Yerde oturan James'e elimi uzattım. Tutup ayağa kalktı ve yüzüme baktı.
"Git." Dedim yavaşca.
Anlamsızca yüzüme baktı. "Ne?"
"Git." Dedim sertçe. "Fikrimi değiştirmeden git."
"Şunu bilmeni isterim." Dedi. "Ben yenilmedim ama sen yendin."
"Git!" Diye bağırdım sertçe. "Lanet olsun git artık."
Bir binanın borularına tutunarak çatısına tırmandı ve başka çatılara atlayarak gözden kayboldu.
Neden bilmiyorum ama içimde bir daha karşılaşacağımıza dair derin bir his oluştu, ama bunun iyi bir şekilde olacağını düşündüm.
Bir süre arkasından baktıktan sonra koşarak mızrağımla James'in tişörtünü aldım ve ıslık çaldım. Denizatım beş saniye sonra büyük kanatlarını çırparak yanıma geldi, hızla üstüne çıktım ve Olimpos'a uçmayı emrettim. Bir yandanda kesinlen bacağıma James'in tişörtünü sıkıca sardım, yeterince kan kaybetmiştim.
Savaş alanına gelince şaşkınlığımı gizleyemedim, James'leyken olaylardan baya geri kalmıştım ancak ortalık karışıktı, yinede biz çoğunluktaydık. Atıma alçalmasını emrettim ve mızrağımı ayağımın altına sıkıştırdım, kılıçlarımın ikisininde iki elime gelmesini diledim ve kollarımı yana açtım. At alçalınca hızla ileri uçtu ve böylece yanımdaki 14 iskelet yere yığıldı. Bir kaç kere aynı taktiği izledikten sonra ortam duruldu, attan atlayıp yere indim. Melezler 5 adım ötemdeydi, savaş meydanına bakıp yanlarına yürüdüm. Zorlukla ayakta duran okçu lideri yanıma gelip bana sarıldı.
"Sana bir şey oldu sandık." Dedi korkuyla. "Arkadaşların seni çok merak ettiler."
"Bir şey olmuş zaten." Dedi Trisa yanıma gelip kaşlarını çatarak bacağıma ve yüzüme baktı.
"Sana da merhaba." Dedim yorgun sesimle.
"Şey, pardon." Dedi ve sarıldı.
"Size bir şey oldu sandım." Dedim.
"Asıl sana sormalıyız, ortalıktan kayboldun ve biz seni merak ettik." Dedi sinirle. Arkasında duran Percy ve Annabeth'e baktım. Yanlarında Ian'ı görünce kaşlarımı çattım.
"Bu bir plandı." Dedi Annabeth açıklarcasına. "James'in Ian'ın kendi tarafında olduğunu sanması gerekiyordu yoksa biz kaçamazdık." Dedi Trisa'yı göstererek.
"O saldırın..." Dedim Ian'a bakarak. "Çok inandırıcıydı." Şaşkınlığımı gizleyemedim.
"Sonunda asker selamı verdim." Dedi gülerek.
Bende güldüm. Kampa ilk geldiğinde Ian bana komutanım diyordu ve ben her antrenman bittiğinde ona bu şekilde selam veriyordum, böyle bir işaret kullanacağı aklıma gelmemişti.
"İntikamımı da aldım." Dedi gözünü kırparak, intikamdan kastının geminin altındaki odada olan savaşımız olduğunu anlamıştım.
Cevap vermeden önce lider, okçuların hepsinin Olimpos'a girdiğini işaretiyle anlattı. Kafamı salladım. Geriye en fazla 50-60 melez kalmıştı. İçimden büyük bir parça koptuğunu hissettim. 200den fazla kişiydik, ve şuanda tam 53kişi vardı. Yerde kan izlerini görebiliyordum, çevreden dumanlar yükseliyordu ve melezlerin ölüleri etraftaydı, hain olanlar da dahil.
Arkamdan gelen sesle arkama döndüm.
3 tane minator diriliyordu, melezlerin yüzündeki korkuyu görünce zaman kaybetmemeye karar verdim. Kılıçlarımın birinin elime gelmesini diledim, hızla koşarak ayağa henüz kalkmamış olan minatora doğru koştum. Ona 1 metre kala hızla zıpladım ve boynuna tutunup kafasına tırmandım, minator ayağa kalkınca dengemi kaybettim ve kılıcım aşağı düştü. Korkuyla minatora tutundum ve kılıcımın elime gelmesini diledim, gelmedi. Minator elini sırtına uzatıp beni yakaladı, hızla çekip uzağa fırlattı, ardından da kükredi.
Diğer melezler çoktan harekete geçmişti. Percy'nin benim saldırdığım minatora yaklaştığını gördüm. Kafamı yere vurmamdan dolayı hâlâ başım ağrısada zorla ayağa kalktım. Koşup yere bıraktığım mızrağımı aldım. Percy canavarın üzerine atlayıp kılıcını ensesine geçirdi, bende hızla mızrağımı koşup fırlattım ve tam gözüne isabet etti.
Minator sendeledi ve hızla yere çaptı, Percy ise son anda başka tarafa atladı. Minator olduğu yerde toza dönüştü.
Çevreme baktım. Geriye sadece 1 minator kalmıştı. Bütün melezler onun çevresini sardık. Annabeth ve Ian minatorun dikkatini dağıtınca Trisa koşup kılıcını bacağına sapladı. Bende hızla kılıcımı alıp sırtını hedef aldım. Diğer melezlerde kılıçlarını saplayınca minator hızla yere savruldu. Hızla Apollon'un kızı Elinc'i kendime çekip yana atladım.
51 kişi kalmıştık. Minatorlar 2 melezi daha öldürmüştü. Dehşet içinde oturduğum yere çöktüm.
"Bitti mi şimdi?" Dedi Ian yanıma oturup. Ardından Trisa ve diğer melezlerde geldi.
"James ölmedi." Dedim sakince. "Hades'de hâlâ ortada."
"Hiç bir şey bitmedi." Dedi Trisa. "Sadece biraz ertelendi ama bu sefer biz kazandık."
"150den fazla kişiyi kaybettik." Dedi Annabeth. "Bunu telafi etmek uzun sürecek."
"Bir yerden başlamak gerek." Dedi Ian ve elini uzatıp beni ve Trisa'yı kaldırdı. Trisa'ya kısaca sarıldı.
Percy'nin yanına gittim. "Benim hakkımda ne biliyorsun?"
"Ablam olduğunu." Dedi gülerek.
"Annemle tanışmak istiyorum"
"Kampı düzene oturttuktan sonra yapacağım ilk şey sizi tanıştırmak." Dedi ve sarılıp savaş alanını temizlemeye başladık.
-4 ay sonra-
Kapıyı açıp içeri girdik. Ve manzara... Çığlık attım ve kılıcımı çıkarıp içeri daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poseidon Kızı
FantasiGözlerimi açtığımda tanımadığım bir ortamda, sedye gibi ama hasırdan yapılmış bir yatakta yattığımı fark ettim. Kafamı yataktan kaldırdım. Hasır olmasına rağmen yumuşacıktı ve kemiklerimi dinlendirmişti. O an aklımda tek bir düşünce vardı; ben kimdi...