"Bunları giyin." dedi James ve yatağımın üzerine kibarca kıyafetlerimi koydu.
Onun odadan çıkmasını bekledikten sonra hızla bana koyduğu siyah tişört, siyah tayt ve altına siyah uzun çizmeleri giyip saçlarımı at kuyruğu yaptım. Ne bu böyle siyah modası?
Güverteye çıktığımda hafif bir rüzgar esiyordu. At kuyruğum yavaş yavaş sallanmaya başlamıştı. Her ne kadar üzerimdeki siyah şeylerle çok sıcaklasamda belli etmedim.
"Seninkiler yola çıkmış." dedi sırıtarak.
"Yemi yutmuşlar yani." dedim bende aynı sırıtışla.
"Kesinlikle. Senin bizde rehin olduğunu falan sanıyolar heralde."
Bu dediğine güldüm. Trisa salak değildi, Percy benimle aynı yollardan geçiyordu. Buna inanmış olmalarına imkan yoktu, ama belli etmedim.
"Buraya gelirlerse Percy'le ben dövüşmek istiyorum. En azından intikam alırım." dedim ve kafamı sağa çevirip gülüşümü görmemesini sağladım.
"Trisa'yı da ben alırım. Tüm melezlik hayatımı onu bulmak için harcadım. Çok iyi kaçıyordu ama bir o kadar da bir savaş çıktığında en önde savaşıp karşıyı yenilgiye uğratıyordu." yüzümü ona çevirdiğimde gözlerindeki hayranlığı gördüm.
"Trisa'yı mı seviyorsun?" diye sordum.
"Hayır, sadece hayranlık." dedi. "Onun yerine geçmek istiyorum.
Konu değiştirmek için " Peki, Kalifonya'ya varınca ne yapıcaz? diye sordum.
"Yatse, diye bir bilgin var." dedi. "Onu bulup, Trisa'nın ölüsünü ona vermemiz sonucu bütün melezleri ve yaratıkları hatta tanrıları bile öldürecek zehiri bize verecek. Bizde Olimpos tanrılarını ve melezleri yok edip Hades eşliğinde yeni bir devlet kuracağız."
Trisa'nın ölüsü kısmına yüzümü buruştursam da sesimi çıkarmadım.
"Peki." diye mırıldandım.
"Sıkma canını, git dinlen. Dört beş gün sonra melezler bizi bulurlar. O zaman eğleniriz." dedi.
Gülümseyip kafa salladım. Onun güvertede kalacağından emin olduktan sonra geminin en alt katındaki James'in odasına gittim. Etrafta başka kimsenin olmamasına da özellikle dikkat ediyordum. Çünkü eğer melezlerden birisi beni görürse James'e söyler.
Sessizce kapıyı açtım ve içeri girip arkamdan kapattım. Hızla çalışma masasına gittim ve çekmecesinden anahtarını alıp, yatağın altındaki kasayı yatağın üstüne koydum. Günlerdir bunu yapmak için James'i izliyordum.
Evet bir hain olmuş olabilirdim ama kendimi güvenceye almam lazımdı. İşleri bitince beni öldürme durumunda onlara kullanacak kozum olmak zorundaydı. Kasanın içindeki benim adımı taşıyan dosyayı görünce kaşlarımı çattım. Buna başka zaman da bakardım.
James'in kimliğini görünce hemen aldım ve inceledim.
Baba adı; Eaton Heed
Anne adı; Ceniat Krisit
Doğum tarihi; 27 Haziran 1996
96 mı? İster istemez kaşlarım iyice çatıldı. James'le yaşıt olduğumuzu sanıyordum. Ben 2000 doğumluydum.
James'in bana 2000 doğumlu olduğunu söylediğinden emindim. Yani sanırım. Ama hayır emindim.
James 19 yaşında mıydı?
27 Haziran'a 5 gün kaldığını düşünürsek 20 yaşında sayılırdı.
Anne baba adını biraz daha inceledim. Çok tanıdık gelmişti.
Koridorun başında ayak sesleri duyunca telaşla kasayı kilitleyip yerine koydum ve anahtarı çekmeceye sıkıştırdıktan sonra James'in yatağının üzerinde duran minik camı açtım ve havalandırma borularının içine girdim. Tam kapağı geri kapattığım an James odaya daldı. Küçük siyah camın arka tarafından James'i izlemeye başladım. Cam kara olduğundan ben görünmüyordum, umarım.
Kendini yatağının üzerine atınca dişlerimi birbirine sürttüm.
Çıkıp gitsene ya! Kaldım burda.
Sonra aklına bir şey gelmiş gibi ayağa fırladı ve masanın çekmecesinden anahtarı alıp kasayı çıkardı. Kasanın kapağını açmak yerine "Jess." dedi ve kasanın arkasındaki kabloların bulunduğu yerin kapağı kalktı. Adımı duyunca daha dikkatli onu izlemeye başladım. Elindeki anahtarla sarı kabloyu çıkardı ve çekti. Kasanın altı üstünden ayrılınca şaşkınlıkla gözlerimi büyüttüm. Bu nasıl teknoloji böyle?
Yavaşça dosyaları kaldırdı ve yatağa yaydı. İçinde bulunduğum havalandırma yatağın üstünde olduğundan yazıları net olmasa da okuyabiliyordum.
Benim resmim de yatağın üzerindeydi. Üstelik o resimde melez kampındaydık ve dişlerim görünecek şekilde içten gülüyordum. Habersiz fotoğraftı.
Fotoğrafın üzerine "Poseidon Kızı Jessica Sunders." yazdı ve fotoğrafı bir zarfın içine koydu. Daha sonra pembe bir poşet dosyanın içindeki kağıtları da zarfa koydu.
Dosyayı zarfa koymadan önce sadece iki cümle okuyabilmiştim. "Jessica Sunders, asıl adı Ellie Jackson. O bir ölümsüz."
Göğüs kafesimin içinde taş oturmuş hissi olunca derin bir nefes aldım. James, her şeyi eski yerine koyup, elinde zarfla odadan çıkınca bende havalandırmada kendi odama sürünmeye başladım.
Sabahtan açık bıraktığım havalandırma kapağını ittim ve kendimi odama attım.
Yaklaşık iki dakika sonra kapım açıldı. Gelen James'di. Önce gülümsedi, sonra gözlerini dizlerime çevirdi.
"Pantolonun tozlanmış." dedi kuşkuyla.
Aklıma gelen ilk yalanı salladım.
"Şu rafın altındaki geniş yerde mekik falan çalıştım. Yerden olmuştur."
"Anladım." dedi gülümseyerek ve odadan çıktı.
Odanın çıkışına yürürken eline baktım ama boştu.
O odaya dönmek zorundaydım. Bir hain olarak hayatta kalmak için.
Bölüm güzel oldu mu ki :/ Pek emin olamadım. Ama uzun bir aradan sonra bu kadar oldu. Teog'a girenler varsa aranızda, umarım iyi geçmiştir.
Bu bölüm için çokk çokk yorum istiyorum ve oy tabiki :D Çünkü ancak siz yorum yapıp oy verince yazma hevesim oluşuyor. O yüzden lütfen kırmayın beni. Yeni bölüm hafta içi gelir büyük ihtimalle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poseidon Kızı
FantasyGözlerimi açtığımda tanımadığım bir ortamda, sedye gibi ama hasırdan yapılmış bir yatakta yattığımı fark ettim. Kafamı yataktan kaldırdım. Hasır olmasına rağmen yumuşacıktı ve kemiklerimi dinlendirmişti. O an aklımda tek bir düşünce vardı; ben kimdi...