Sürekli size gelen yayımlandı bilgisi için özür dilerim. Kaydet ve yayımla tuşlarının yerini değiştirmişler. Alışamadım hâlâ. İyi okumalarr.
---
Melez kampından işler yolunda gibiydi. Tek eksikse melezlerdi.
Gurubumuz dünyanın farklı yerlerine dağılmış bir şekilde yeni melezler arıyordu. Trisa ve Ian Amerika, Annabeth ve 2 melez daha İngiltere, Percy Kanada'da ve inanmazsınız ama Apollon ve Artemis'de Avrupa'da melezleri arıyordu. Şu an 43 kişi olmuştuk ve doğru tahmin ediyorsak Ekim ayına kadar 90 kişiyi geçecektik.
Kampta yeni düzenlemeler yapmıştık. Kamp lideri bendim ancak yetkilerimi kısıtlamaya karar vermiştik. Kamp lideri artık sadece düzeni sağlamak ve yeni gelen melezlerin kaydını yapmakla sorumluydu. Percy kamp danışmanı olmuştu yeni gelen melezlerin sorunlarıyla ilgileniyor, onlara kalacakları yerleri ayarlıyordu. Savaş eğitimi sorumlus ben Ian Trisa ve Annabeth arasında sürekli değişecekti. Ben saldırma tekniklerini, Trisa kaçma, Annabeth savunma ve Ian da kılıç tekniklerini öğretecekti. Sağa savurma sola savurma gibi.
Percy organizatör görevini de almıştı. Bayrak yarışları ve diğer yarışların organizasyonunu o yapacak, kamp ateşi faaliyetleriyle ilgilenecekti. Kalan diğer melezlerin hepsi silah yapımı görevinde gönüllü olmuşlardı. Son savaştan sonra daha dayanıklı silahlar yapmaya karar vermiştik. 2 kişi de kamp nöbetçisiydi ve bu her gün değişecekti. Kulübe sırasına göre düzenlemeyi de Annabeth ayarlamıştı.
Şu anda kampta bulunan sadece 7 kişiydik diğer herkes başka yerlerdeydi. Annabeth yarın dönüyordu ve söylediğine göre 7 melez getiriyordu. Onlar geldiği zaman ben Percy'nin yanına gidecektim.
Odama girip yanıma alacağım eşyaları valize yerleştirmeye başladım. Gideceğim gemide yeterli olmazsa diye yanıma 3 paket kraker aldım. Yolculuğun ne kadar süreceğinden emin değildim. Kılıçlarım kullanılabilir durumda olmadığı için çantamın kenarına hançer yerleştirdim. Yanıma, üzerinde saat hesaplamalarının yazdığı bir harita koydum ve Percy benden istediği için yanıma 300 dolar aldım. Kira gibi bir şey ödeyecekti sanırım.
Bunu kimseye söylememiştim ancak yolculuğun sonrasına büyük planlarım vardı. Önce gidip öz annemle tanışacaktım sonra da üvey aileme gidecektim. Gerçekten bu olanlar nedeniyle onları tamamen unutmuş ve ihmal etmiştim ama onları çok özlemiştim. Hatta belki bir süre onlarla kalabilirdim. Okula da başlayacaktım ama bunu öz annemin mi yoksa üvey ailemin yanında mı yapmalıydım bilmiyordum.
Saatin çok erken olmasını umursamadan yatağa yattım ve gözlerimi kapattım.
Sabah diğer melezlerin yanına kahvaltıya gittim. Gayet bol ve verimli bir kahvaltı ettikten sonra hep beraber kamp planının üzerinden geçmek için toplandık. Bugün yaptığımız planların hepsini uygulamak için ilk gündü. Bir melez olduğunu yeni öğrenen savunmasız melezler geliyordu.
Kampa saat 11 civarı giriş yapacaklardı.
"Önce sağlık kontrolü." Dedi Bilya.
"1e kadar kontrolde kalacaklar. Tamamdır." Dedim ve plana işaretledim.
"Sonra kampı gezdirmemiz lazım ve ailelerini belirlemek var."
"Ayrıca büyük ihtimalle şok geçiriyor olacaklar ve inatçılıkları tutacak." Dedim. "Size bütün bunlarla kolay gelsin.
Hep birlikte güldükten sonra kampın duvarından geçiş olduğuna dair işaret geldi ve bende sırt çantamı sırtıma takıp diğer melezlerle beraber kampın girişine yürümeye başladım.
"Hoşgeldinn!" Diye bağırdım ve koşarak gidip Annabeth'e sarıldım.
"Hoşbulduum!" Dedi o da ve bana sarıldı.
"Kamp sana emanet." Dedim kulağına fısıldayarak ve gülümseyip diğer melezlere sarıldım. Gitme vaktim gelmişti.
"Görüşürüz, iyi çalışmalarr!" Diye bağırdım kamptan çıkarken.
"Dur." Dedi Annabeth ve yanıma gelip hançerini verdi. "Tek silahlar işin zor olur."
Hançeri alıp belime koydum ve hızlı hızlı, koşma temposunda yürüyerek kamptan uzaklaştım.
İlk olarak otobüs terminaline gittim ve otobüse bindim.
Mesafe yakın olduğundan otobüs 40 dakikayı geçmeden limana ulaşmıştı.
Asıl sorun şimdi başlıyor diye mırıldandım. Bilet gişesine gittim ve en etkileyici ses tonumla konuştum.
"Özel mülkiyette bulunanan teknelerinizin birini kısa süreli olarak almam gerek." Dedim sorarcasına.
"Ne tarafa gideceksiniz?" Dedi gişedeki sarışın cılız adam.
"Kanada." Diye yanıtladım hemen.
"O tarafa giden gemi 4 saat sonra kalkacak."
"O kadar vaktim yok hemen gitmem gerek özel teknelerinizi kullanmam gerek. Bu mevsimde sahipleri gelmez ve kimsenin haberi olmaz."
"Buna yetkim yok." Dedi.
Sinirlenmeye başladım.
"Biliyorum ama sana kimse öğrenmeyecek dedim." Dedim.
"Hayır hanımefendi, bunu yapamayacağımı söyledim, durumu zor duruma getirmeyin."
"Demek öyle." Dedim mırıldanarak.
"Üzgünüm."
"Bana o gemi gerekli." Adam cevap vermeyince sordum. "Biraz yaklaşır mısınız."
"Lütfen efendim sırada bekleyenler var."
"Yaklaş." Dedim sertçe. Adam bana yaklaşınca yakasından tuttum ve fısıldadım.
"Kim olduğumu bilmiyorsun ama eğer bana hemen bir anahtar vermezsen kafanı suya sokarım ve asla çıkaramazsın, kanıt ister misin? Gel deneyelim." Dedim sertçe.
Adam kekeledi.
"Anahtar!" Dedim sertçe.
Adam anahtarlara yönelince "büyük bir gemi olsun." Dedim gülümseyerek.
Anahtarı adamın elimden kapıp kendi kendime gurula gülümsedim ve gözlüğümü takıp gemiye yürümeye başladım.
Gemi numarasını bulunca arkama baktım ve görevlinin güvenlikle konuştuğunu gördüm.
"Salak adam." Diye mırıldandım kendi kendime ve geminin güvertesine geçtim. Gemiye hızlıca göz atıp direk kaptan kontrol odasına girdim. Dümene elimi koyduğum sırada birisi kafamı tuttu. Elimi kaldırıp kafamı tutan güvenliği soldan gelen suyla denize fırlattım.
Diğer iki adam bana yürürken hızla onları da gemiye attım. Dümene geri döndüğüm sırada nerden çıktığını anlamadığım bir adam çeneme yumruk attı.
Sinirle adama döndüm ve üzerine atladım. Beni hızla üstünden attı ve tam bana vuracakken dalgalardan oluşan bir el gelip adamı aldı.
"Salaklar sürüsü." Dedim çenemdeki kanı silerken.
Hızla gemiyi çalıştırdım ve limandan uzaklaştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poseidon Kızı
FantasyGözlerimi açtığımda tanımadığım bir ortamda, sedye gibi ama hasırdan yapılmış bir yatakta yattığımı fark ettim. Kafamı yataktan kaldırdım. Hasır olmasına rağmen yumuşacıktı ve kemiklerimi dinlendirmişti. O an aklımda tek bir düşünce vardı; ben kimdi...