6

384 64 38
                                    

derin nefesler, ağrıyan kaslarımı canlandırmak için aldığım derin nefesler. sıkıca tuttuğum kılıç elimden kayıyor, engel olamıyorum. göğsüm sıkışıyor, nefeslerim daralıyor. gözlerimin yavaşça kapandığını hissediyorum.

"komutan!"

iyiyim demek için dudaklarımı aralıyorum ancak o kadar güçsüzüm ki. hiçbir şey elimden gelmiyor, yapamıyorum. sırtım toprakla birleştiğinde beni kaldırmak için bir çift el belimi kavrıyor. tanıdık bir koku, tanıdık dokunuşlar.

"aç gözlerini."

başarısız birkaç deneme daha. imkansız. ağrıyan koluma uyanıyorum bir kez daha. majesteleri yanı başımda sert zemin üzerine uzanmış, gözleri kapalı. ne zamandan beri burada olduğunu düşünürken açık pencereden içeriye giren ay ışığı tenine vuruyor, yüzünü aydınlatıyor. birkaç saç tutamı yüzüne düşmüş, onları kulağının arkasına atıyorum. tam o anda gözlerini açıp bana baktığında aniden elimi göğsüme bastırdım.

"nasılsın?"

uykulu sesiyle soruyor. başımı sallıyorum, iyiyim dercesine. dudakları hafifçe yanaklarına uzanıyor. gecenin bir vakti burada olması kafamı karıştırıyor. son zamanlarda sürekli oluyor bu. sabahları gözümü açtığım an onu görüyorum. bundan rahatsız değilim hayır. sadece garip hissetiriyor. alışık değilim.

"yaralarına bakayım."

kolumdaki kumaşı sıyırıp nemli bir bezle ovduktan sonra merhem sürüyor. onu izliyorum, her hareketini. hiçbir şeyi kaçırmak istemiyorum. böyle oluşu hoşuma gidiyor. beni önemsediğini hissediyorum, bir anlık da olsa içimde bir ümit yeşertiyor. anlık bir ümit elbette. aslında hiç ümidim yok. imkansız olduğunu biliyorum, buna kendimi inandırmam gerek ama istemiyorum. imkansız olsa bile vazgeçemiyorum.

"sungchan'la ilgili bir şey öğrenebildin mi?"

"hayır efendim, henüz değil. kayıtları kendi odasında tuttuğunu düşünüyorum. eğer kesin bir kanıt bulmak istiyorsak oraya girmem gerek. bir şekilde kayıtlara ulaşmalıyız."

başını anlayışla sallayıp merhem kaplı ellerini bir beze sildikten sonra gitmesi gerektiğini söyleyip sessizce ayrılışını izleyip başımı bir kez daha yastığa bıraktım. yarın deneyecektim, onu fazla bekletiyordum. yaralarımın iyileşmesini beklemeyi bir kenara bırakmalıydım. o her gün iyileşmeme yardım etmeye çalışırken, en azından ben böyle düşünüyorum, onu bunca zaman bekletmeyi kendime yediremiyordum. majestelerine kalsa beklerdi, sen iyileşene kadar beklerim demişti bir kez. ancak bunu söylerken bile kırgın olduğunun farkındaydım. işte tam bu yüzden onu yüz üstü bırakmamak için acele ediyordum. yarın diye mırıldandım kendi kendime, yarın o kayıtları getireceğim.

ertesi sabah beklediğimden daha zinde uyandım. güzel bir kahvaltı edip günlük talimimi yaptıktan sonra majestelerini görmeye gittim. kapıda dizilmiş muhafızları gördüğüm an içime bir telaşla koşmaya başladım.

"prens jaehyun'a bir şey mi oldu?"

"majesteleri kral içeride komutan, prens tüm gün konutunda kalacağını bildirdi."

başımı sallayıp geriye gittim. kral içeride, ne demekti bu? belki de prens sungchan hakkındaki kuşkularını anlatıyordu. benden daha aceleci diye düşündüm. elimizde kesin kanıtlar olmadan böyle bir işe kalkışması çok düşüncesizceydi. başımı iki yana sallayıp yürümeye devam ettim. hayır, bunun hakkında konuşmamıştık bile. yapmayacağını düşünüyordum. ama gerçekten böyle bir işe giriştiyse benim de aceleci olmam gerekiyordu.

akşama doğru ordunun talimi bittikten sonra prens sungchan'ın konutuna gittim. hizmetkarlar gelişimi ona haber verdikten sonra birkaç dakika içinde içeriye girdim.

desireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin