all alone #26

496 72 5
                                    

Ekim, 2020


Ailesi ise iki günlük tatilin tadını çıkaran Jisung, yine bir sürü işle uğraşıyordu. Arkadaşlarıyla akşam yemeği yemek için sözleşmişlerdi ama şirketten çıkamamıştı. Asistanı sürekli son olduğunu söyleyerek dosyalar getiriyordu.

En son geleni de inceleyip imzaladıktan sonra asistanını çağırdı.

"Bu sonuncusuydu Bay Han. Yapılacak başka bir şey kalmadı."

"Peki, sen çık artık."

Masanın üstünü toparlayıp dosyaları çekmeceye koydu. Sandalyenin kenarına koyduğu ceketi giyip eşyalarını aldı. Otoparka gidip arabaya bindiğinde telefonu çalmıştı.

"Efendim?"

"Jisung, nerede kaldın? Rowoon sürekli seni soruyor." Eşinin söylediklerinden sonra önce eve gidip üstünü değiştirme fikrinden vazgeçti.

"Yemek yedi mi?"

"Hayır, hepimiz seni bekliyoruz." dediğinde Jisung arabayı çalıştırdı.

"Size geç geleceğimi bensiz başlamanızı söylemiştim. Tanrı aşkına, neden kimse beni dinlemiyor?"

"Anlaşılan moralin bozuk. Yine de acele et sevgilim, Rowoon her an ağlamaya başlayabilir." Minho'nun söylediklerinden sonra derin bir nefes aldı.

"Son zamanlarda biraz aşırı davranmıyor mu sence de? Her istediğini yapmamız hiç iyi olmadı."

"Haklısın. Sen yokken sürekli mızmızlanıyor. Bunu daha sonra konuşmalıyız. Ne zaman gelirsin?"

"Yaklaşık yirmi dakika."

"Tamam, dikkatli ol. Seni seviyorum."

"Ben de seni seviyorum." Telefonu kapatıp yandaki koltuğa koydu ve yola odaklandı.

Onları bekletmesini telafi etmek için pasta almıştı. Hyunjin ve Seungmin'in evine geldiğinde arabayı yakın bir yere park etti. Telefonunu ve pasta kutusunu alıp arabadan indi. Kapının önüne geldiğinde zile bastı.

Kapıyı açan Youngmin'i gördüğünde gülümsedi. Saçlarını okşayıp içeriye girdi. Elindeki pastayı bırakmak için mutfağa girdiğinde öpüşen Chan ve Jeongin'i görmüştü. Onu fark etmedikleri için sessizce pastayı bırakıp mutfaktan çıktı.

Oturma odasına girdiğinde onu gören Rowoon yüksek sesle konuşmuştu. "Baba!"

Ona doğru koşan oğlunu kucaklamak için yere eğildi. Rowoon'a sıkıca sarılıp yanağını öptü ve ayağa kalktı. Arkadaşlarıyla selamlaşıp Minho'nun yanına oturdu. Ona da ufak bir öpücük verdi. Diğerlerine neden geciktiği ile ilgili açıklama yaparken Jeongin ve Chan odaya gelmişti.

Kısa bir sohbetten sonra yemek masasının etrafında toplanmışlardı. Önce çocuklarla ilgilenmişlerdi. Onlar oyun oynamak için Youngmin'in odasına gittiklerinde Jisung yan yana oturan Chan ve Jeongin'e baktı.

"Bize söylemiyorsunuz ama barıştınız, değil mi?"

"Çok mu belli oluyor?" diye soran Chan'a başını iki yana sallayarak karşılık verdi.

"Hayır, sizi mutfakta gördüm."

"Sana yakalanırız demiştim." Jeongin'in söylediklerinden sonra Chan bunun kendi suçu olmadığını söylemişti. İkili bu konu hakkında tartışırken diğerleri onları göz ardı edip sohbet etmeye başladı.

"Hatırlıyor musunuz, Jisung bir şarkı yazmıştı. Sözlerini ilk okuduğumuzda Minho hyungla ayrıldılar sanmıştık." diyen Felix, herkesin gülmesine sebep olmuştu.

"Ah, gerçekten. Minho hyungun Jisung'u aldattığını düşünmüştük ve ona çok kızmıştık." Seungmin neşeyle konuştuğunda bu konu hakkında sohbet etmeye devam ettiler.

"En komik olansa hepimiz Minho hyungun üstüne giderken Jisung'un şarkıyı bir film yüzünden yazdığını söylemesiydi."

"Hepiniz benden özür dilemeye başlamıştınız." diyerek Changbin'i tamamladı Minho.

Herkes gülerek konuşurken art arda eski anılardan bahsetmiş ve içki içmişlerdi. Birkaç saatin ardından uykusu gelen çocuklar babalarının yanına gitmişti. Rowoon Jisung'a, Chanhee Felix'e ve Youngmin Seungmin'e mızmızlanıyordu.

"Artık eve gidelim." diyerek Felix ile konuşan Chanhee onu kucağına alması için Changbin'e doğru kollarını açmıştı.

"Bana masal okur musun?" Uykulu sesiyle konuşan Youngmin ona biraz daha beklemesini söyleyen babasından bir öpücük almıştı.

"Uykum geldi, eve gidebilir miyiz?" deyip başını Jisung'un koluna koyan Rowoon ayakta uyuyor gibiydi.

Jisung onu yavaşça kucağına aldığında başını babasının omzuna yerleştirip gözlerini kapatmıştı.

"Sizin uyku saatiniz gelmiş. Biz daha fazla burada durmayalım." Dalga geçen Jeongin, Chan'ın elini tutup ayağa kalktı. "Hepinize iyi geceler. Daha sonra görüşürüz."

Hızlı bir vedalaşmadan sonra ikisi gitmişti. Uykulu çocukları ile meşgul olan üç çift ise birbirinden kopmuştu.

"Bence artık eve dönmeliyiz Lix. Chanhee'nin çok uykusu var."

"Bizde gitmeliyiz. Rowoon uyudu bile." dedi ve eşinin kucağındaki oğlunun saçlarını okşadı.

Vedalaşıp evden çıktılar. Jisung oğlunu uyandırmamaya çalışarak arka koltuğa yatırdı. Yol boyunca konuşmamışlardı. Eve geldiklerinde Minho, Rowoon'u kucağına aldı.

İçeriye girip onu yatağına bıraktı ve üzerini örtüp odadan çıktı. Yatak odasına gitti. Rahat kıyafetler giyip yatağa uzandı. Kısa süre sonra Jisung da odayı girip kapıyı kapattı.

Kravatını çözüp derin bir nefes aldı. Ceketini çıkardıktan sonra gömleğin düğmelerini açmaya başladı.

"Bazen resmiyeti bir kenara bırakıp şirkete pijamayla gitmek istiyorum."

"Sürekli takım elbise giyip kravat takmana gerek yok. Sadece toplantın olduğu zamanlarda giymen yeterli. Sana bunu hep söylüyorum."

Minho konuşurken Jisung dolabın kapağını açmıştı. Kendi kıyafetlerine göz gezdirirken parlak bir kıyafet gözüne çarptı. Onu askıdan alıp baktı.

"Bu saten kırmızı gömlek senin mi?"

"Evet." diyen eşine bakıp elindeki gömlekle beraber yanına gitti.

"Neden daha önce giymedin, bilmiyorum ama şimdi giymeni istiyorum."

"Saçmalama Jisung. Onu aldığın yere bırak, üstünü giyin ve yat."

"Rowoon uyurken evde bizden başka kimse olmuyor. Niye bu anların tadını çıkarmıyoruz?"

"Çünkü eşin yaşlanmaya başladı ve çabuk yoruluyor."

"Bu yeterli bir bahane değil. Ben üstte olduğumda yorulmana gerek kalmıyor." deyip güldüğünde Minho göz devirdi.

"Rowoon erken yatarsa yarın olabilir. Bugün yalnızca uyuyalım."

"Ama gömleği giyeceksin."

"Tamam, giyeceğim."

Gömleği tekrar dolaba asıp hızlıca giyindi. Işığı kapattıktan sonra Minho'nun yanına yatıp ona sarıldı. Birbirlerini hissederek ve karışan kokularını alarak uyumayı seviyorlardı.

all alone [ᴍɪɴsᴜɴɢ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin