all alone #29

442 57 0
                                    

Ekim, 2020

Önceki gece Jisung'a verdiği sözü tutarak kırmızı gömleği giyen Minho, eşinin kıvranışını izlemekten zevk alıyordu.

Jisung işini sağlama almak istemiş ve Rowoon'u Seungmin'lere götürmüştü. Geceyi arkadaşıyla geçireceği için heyecanlı olan oğlu sorun çıkarmamıştı.

Eve döndüğünde ise tüm planları suya düşmüştü çünkü annesi ve babası gelmişti. Arada sırada, özellikle Rowoon'u görmek için kısa ziyaretler yapıyorlardı. Aile ilişkileri mükemmel değildi ama eskisi kadar uzak da değillerdi.

Yardım etme bahanesiyle mutfakta kahve hazırlayan Minho'nun yanına gitti. Onu tezgah ile arasına sıkıştırıp ensesini öpmeye başladı.

"Ben çok şanssızım."

"Öyle deme. Zaten gitmeleri uzun sürmez. Rutin ziyaretleri işte."

"Senin bu gömlekle karşımda durduğun her saniye bir an önce gitmeleri için Tanrı'ya dua ediyorum."

Jisung konuşurken kahveleri doldurmak için uzaklaşmaya çalışan Minho başarılı olamamıştı.

"Biraz daha sabret."

"Tamam." deyip geri çekilen Jisung diğer tepsiyi alıp içeriye giderken Minho da kahveleri doldurup onu takip etti.

Kısa bir sohbetin ardından babası buraya gelmelerinin nedeni olan konuyu açtı.

"Younghoon'u hatırlıyor musun?"

"Evet." diye gergin bir şekilde onaylayan Jisung Minho'ya döndü. Adını duyması bile suratının asılmasına yetmişti.

"O da babasından şirketi devralmış. Eskiden ortaktık, biliyorsun. Tekrar ortak olmak istiyorlarmış."

Konu yüzünden morali bozulan Minho, kahve doldurma bahanesiyle mutfağa gitti. Jisung ise biraz öne eğilip çatık kaşlarıyla babasına baktı.

"Bu konuyu Minho'nun yanında açman şart mıydı? İkimiz baş başa konuşabilirdik."

"Bunu konuşmak için geldim zaten. Bir an önce cevap vermem gerekiyor."

"Onunla ortak olmam. Hem şirketleri eskisi kadar iyi değil, hem de Younghoon'la olan geçmişimizi göz ardı edemem."

"Patron sensin, nasıl istersen."

"Minho'ya söyle de kahve yapmasın. Birazdan gideriz."

Annesini onaylayıp ayağa kalktı ve eşinin yanına gitti. Tezgaha yaslanmış bekliyordu.

"Neyi bekliyorsun?"

"Suyun kaynamasını."

"Kaynamış zaten." dediğinde Minho arkasına bakmıştı. Ensesini kaşıdı.

"Kahveye gerek yok, gideceklermiş."

"Konuştunuz mu?"

"Evet, reddettim."

"Benim yüzümden." dediğinde yanına gidip ellerini yüzüne koydu. Dudaklarını kısa süreliğine birleştirdi.

"Alakası yok. Şirketlerimiz aynı seviyede değil. Kabul edersem ve onlar batarsa bizde zarara uğrarız. Ayrıca ondan nefret ettiğimi biliyorsun. Sıkma canını."

"Tamam. İçeriye gidelim artık."

Minho'yu dinledi ve mutfaktan çıktı. Anne ve babası ayağa kalkmıştı.

"Bir daha geldiğimde torunumu da görmek istiyorum." diyen annesine gülümsedi.

"Boş zamanım olursa sizin gelmenizi beklemem."

Onlar gittikten sonra kapıyı kapattığında Minho'yu kapıya itti ve kollarını iki yanına koydu.

"Sonunda baş başa kaldık."

"Sevgilim moralini bozmak istemiyorum ama tüm hevesim kaçtı."

"Moralimi bozmak istemiyorsan bozma ve bana ayak uydur."

"Gömlek rahatsız ediyor." diye mızmızlanan Minho'nun köprücük kemiğine birkaç öpücük bıraktı.

"Kötü haber; gömlek en son çıkartacağım kıyafet olacak."

"Rowoon olmadığına göre bahanem de kalmadı." diyen Minho'nun boynunu ısırdı ve kafasını kaldırdı.

"Evlendikten sonra değiştin sen. Eskisi kadar istekli değilsin, sana bir ciddiyet geldi."

"Evlenmeden önce çok zaman geçirdik ya, aynı şeyler sıkıcı oluyor."

"Bir değişiklik yapıp üstte olayım diyorum, izin vermiyorsun." dediğinde Minho başını iki yana salladı.

"Senden daha uke olan birine semelik yapabilirsin Jisung, bana değil."

"Beden daha uke birini mi bulayım yani?"

"Ölmek mi istiyorsun?"

Sinirlenen eşine gülüp dudaklarını birleştirdi. Ellerini gömleğin kaygan kumaşında gezdirip Minho'nun beline indirdi ve vücudunu ona biraz daha yaklaştırdı.

Kapı zili çaldığında ayrılmamakta ısrarcı olan Jisung'u itmek zorunda kalan Minho üstünü düzeltip kapıyı açtı.

Karşısında Hyunjin vardı.

"Hyung, üzgünüm gelmek istemezdim ama Rowoon peluşu olmadan uyuyamayacağını söyledi."

"Biraz bekle lütfen."

Minho Rowoon'un odasına giderken kapı pervazına yaslanmış Jisung Hyunjin'e bakıyordu.

"Ne oldu?"

"Daha önce Seungmin'in üstte olmasına izin verdin mi?"

"Fazla ısrar yüzünden, evet."

"Peki Changbin?"

"Sanmıyorum, Felix uke olmayı seviyor."

Jisung derin bir nefes alıp verdi. Hyunjin onun bu haline güldü.

"Uke seme mevzusuna takılmak yerine aranızda bir şeyler olduğuna sevin. Ben, evlat edinme mevzusu yüzünden, iki aydır Seungmin'e yaklaşamıyorum." dediğinde Jisung omzunu patpatladı.

Minho elinde tavşan peluşu ile geldiğinde konuşmayı kestiler.

"Eğer şeker, jelibon falan isterse verme."

"Sanırım bunu söylemek için geç kaldınız."

"Hyunjin!"

"Alt tarafı küçük bir lolipop verdim." dedi onları rahatlatmak için. "Çok büyük bir olay değil. Görüşürüz."

Peluşu alıp hızla uzaklaşırken Minho iç çekerek kapıyı kapattı. Jisung ise vakit kaybetmeden onu tekrar sıkıştırdı.

"Seungmin bile Hyunjin'i altına alabiliyorsa bu gece ben üstteyim. Engel olamazsın."

Jisung'un kendinden emin tavrına gülen Minho dudaklarını birleştirmeden önce konuştu.

"Biraz sonra görürüz kim altta kim üstte."

all alone [ᴍɪɴsᴜɴɢ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin