Aynı masanın etrafında toplanmış dört yabancıyız şu an. Duru, buradan olmak istemediğini net bir şekilde gösteren ifadesiyle tabağını karıştırıyor. Annem zaten ablamın ölümünden beri aramızda değil, bedeni burada ama aklı hep başka yerde. Babam kim bilir ne düşünüyordur şimdi. Aslında tahmin etmesi zor değil. Ya işleridir ya da... İşleri işte. Peki ya ben? Bugün işten ayrıldım ve küçük bir kız çocuğuna bakmak düşünüldüğünden daha masraflı olabiliyor. Bunu babama söylesem olacakları biliyorum. Anında yanına taşınmamızı isteyecek ardından şirkette bana iş verecek ve Duru'yla yavaş yavaş emecek ruhumuzu. Tamam, Duru'yu göndermese bile burada yeterince sıkıyor çocuğu. Ben zaten üstümde ebeveyn baskısı hissetmek istemiyorum. Haftada bir gayet yerinde bence. Yine de açıklasam iyi olacak. Of bu arada acilen bir iş bulmam gerekiyor. Buradakinden daha iyi koşullarda çalışacağım kesin ama ücreti iyiydi. En azından ikimizi idare ediyordu Duru'yla.
''Bugün işten ayrıldım.''
İlk tepki Duru'dan geldi. Elindeki çatalı tabağa çarpacak şekilde bıraktı ve kocaman açılmış gözlerle bana döndü.
''Teyze! Hayır. Ne yapacağız peki şimdi?''
Ben daha ağzımı açamadan babam atladı.
''Ne yapacağızı mı var. Buraya yerleşirsiniz işte.''
''Evden atıldık demedim baba. Zaten kira gibi bir sorunumuz yok sayenizde, sağ olun. Biz daha fazla yük olmayalım ne sana ne anneme. Kendi evimizde kalırız.''
Duru nefesini seslice dışarı verip arkasına yaslandı. Derdinin bu olduğu belliydi zaten kuzucuğumun. Dedesiyle aynı ortamda kalmaya dayanamazken aynı evde yaşayacak olma düşüncesiyle tırnaklarını çıkarmıştı yavru kediciğim.
''Ben ev kirası için demedim kızım. Yemeyi, suyu, elektriği... Bir sürü masraf demek ayrı ev. Nasıl yapacaksın?''
Mükemmel bir soru.
''En kısa zamanda yeni bir iş bulacağım işte.''
''Kendi şirketin duruyor orada Defne. Gidip el âlemin emrinde mi çalışacaksın? Ben de durmam başında. Git çalış şirkette işte.''
İstemiyorum işte istemiyorum. Ben başımın çaresine bakarım. Mutlaka bulacağım bir iş.
''Hayır baba, teşekkürler.'' deyip önüme dönmüştüm ki burada olduğunu unuttuğum annemin bir anda söze girmesiyle bakışlarımı ona çevirdim.
''Git, çalış işte Defne. Ablanla kavga ediyordunuz şirketin başına kim geçecek diye. Şimdi fırsatın var, geç işte.''
Ablam... Konuşmasına şaşırmamak lazım annemin. Ablamla ilgili söyleyeceği bir şey varsa tabi konuşur.
''O zaman çok küçüktük anne.''
Ablam öldüğünde bile on altı yaşındaydım ben. Çocuktum yani. O zaman konuştuğumuz şeyleri bugün istememem gayet doğal.
Duru kolumu dürtüp dikkatimi ona vermemi sağladıktan sonra yüksek olmayan ama masadaki herkesin duyabileceği bir tonda konuşmaya başladı.
''Neden istemediğini anlamadım teyze. Nerede çalıştığın o kadar önemli mi? Sonuçta işin olmazsa burada yaşamak zorunda kalırız.''
''Nesi varmış buranın?'' diye kırgın bir tonda sordu annem.
''Kendi evimizi seviyorum.'' deyip omuz silkti Duru. Yedi yaşındaki bir çocuk için gayet anlaşılır bir cevaptı. Burayı sevmediğini bence annem de biliyor. Yine de üstüne gidiyorlar nedense. Bu kasvetli ortamın sevilecek bir yanı mı var ki sanki? Haklı çocuk. Şirket de aynı burası gibi işte. İçine girdiğim an beni basıyor, bunaltıyor. İstemiyorum. Başka yerlerde sürünmek daha mı iyi? Zaman zaman evet. Daha iyi işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anne Yarısı
General FictionBazı insanlar hayatlarını kendileri için yaşarlar bazıları ise sevdikleri için. Defne kesinlikle ikinci tip insanlardan, sevdikleri için yaşayanlardan yani. Özellikle Duru için... Ablasının vefatından sonra hem teyzelik hem annelik hatta bazen de ba...