Kendimi zor da olsa işe verip bir günün daha hakkından gelmiş çıkışa doğru ilerliyordum ki iş telefonu çalmaya başladı.
''Özgür Bey'in odası buyurun?''
''Defne, Duru'yu almak için çıkıyorsan ben de gelebilir miyim diyecektim.''
Doğru mu duydum ben? Özgür az önce benden izin mi istedi? Bunun gerçekleşebilecek bir şey olduğunu bilsem daha önceden kollarında ağlardım. Ya da karşısında diyelim... Kolları karıştırmayalım.
''Tamam... Eğer istiyorsan...''
''Teşekkürler. Merak etme, söylememişsin gibi davranacağım. Duru'yu üzmek istemiyorum.''
''Ta-tamam...''
Özgür telefonu kapatıp yanıma geldi. Sahi o direkt gelmek yerine niye aramıştı ki?
Şirketten çıktık ve benim arabamla Duru'nun okuluna doğru yol aldık.
Yol boyunca ikimiz de konuşmaktan çekiniyor gibiydik. Birkaç kere ona dönüp konuşacak oldum ama kelimelerimi toparlayamadım bir türlü. Teşekkür edesim geldi. Sonra bu çok gereksiz göründü gözüme.
Hiç bitmeyecek gibi gelen yol nihayet bitip de okula ulaşınca derin bir nefes aldım. Durucuk kesin bana küs hâlâ. Biraz daha burnumdan getirecek şüphesiz. Ama belki Özgür'ün hiçbir şey değişmemiş gibi davrandığını görünce değişir davranışları. Sonuçta ben onu kırmayı hiç mi hiç istemiyorum ki... Of!
Arabada bekleyeceğine çıkıp yüzleşsene Defne!
''İstersen ben arabada bekleyeyim sen Duru'yu al gel Defne. Ya da seninle gelebilirim. Arabada bekleyen sen de olabilirsin istersen...''
Bu yardımseverlik nereden geldi bu adama? Karşısında ağladım diye ayarları mı değişti bu adamın?
''Birlikte alalım Özgür,'' diye çıkıverdi ağzımdan. Biraz da belki Özgür'ü görmesi cezamı hafifletir diye umdum.
Normal bir tartışmada haklı taraf bensem hayatta burnumdan kıl aldırtmam. Ama konu Duru olunca neredeye ayaklarına kapanacak hale geliyorum küçük kedinin. Beni parmağında oynatıyor sıpa.
Özgür kafa sallayarak onayladı bu teklifimi ve birlikte indik. Duru'nun okulunun önü bu saatlerde hep olduğu gibi kalabalıktı bu nedenle Duru'yu ilk başta fark edemedim. Arkadaşı Ecesu'yu görünce ona sormaya karar verip onun yanına doğru ilerledim.
''Ecesu, nasılsın tatlım?''
''Aah, Defne Teyze! İyiyim. Siz niye geldiniz?''
Acaba? Okul çıkış saatine niye gelmiş olabilirim ki? Üstelik bu okulda yeğenim, Ecesu'nun bildiği şekliyle kızım, okurken...
''Duru'yu almaya geldik.''
''Ama... Duru son derse girmedi ki...''
Ne?
Kızın cümlesini bitirmesiyle yer ayağım altından kayar gibi oldu. Tutunacak bir şeyler bulmak üzere iki elimi iki yana uzattım. Özgür durumumu fark etmiş olacak ki kolumu tutup dengemi bulmamı sağladı. Yine de pek güvenememiş olacak ki bir eliyle de belimden destek verdi. Ben konuşacak gücü bir türlü bulamayınca da o söze girdi.
''Ecesu, Duru nereye gittiğini söyledi mi sana?''
''Hayır. Kimseye bir şey söylememiş. Öğretmenimiz de sordu. Biz de siz gelip aldınız sandık hatta.''
Allah'ım! Duru, nereye gider? O daha sekiz yaşına bile girmemiş küçücük bir kız çocuğu. Ve burası İstanbul.
''Ne yapacağız?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anne Yarısı
General FictionBazı insanlar hayatlarını kendileri için yaşarlar bazıları ise sevdikleri için. Defne kesinlikle ikinci tip insanlardan, sevdikleri için yaşayanlardan yani. Özellikle Duru için... Ablasının vefatından sonra hem teyzelik hem annelik hatta bazen de ba...