“Kendi ayakları üzerinde.”
Mitsuki ve Katsuki biraz daha oturduktan sonra kendi evlerine gittiler ve her zamanki gibi annesi ile Izuku yalnız kaldı. Izuku annesine evi toplamasına yardım ettikten sonra odasına gitti. Yine bilgisayarının başına geçip aynı siteyi açtı. “Ne, 3 gün mü?” diye bağırdı birden. Yarışma 3 gün sonra başlıyordu ve dün kayıt olmak için son gündü. Hemen YouTube’a girip şarkı arayışına başladı.
En sonunda Lies adında bir şarkı buldu. Aslında önceden biliyordu bu şarkıyı. Şarkı sözlerini açıp bir kere daha inceledi. Küfür ve benzeri birşey olmaması gerekiyordu. Bu yarışma neredeyse Japonya’da oturan herkes tarafından biliniyordu. Ve kazanırsa Izuku’nun adını tüm dünya öğrenebilirdi. O artık ezilen olmayacaktı, o artık kendi ayakları üzerinde duracaktı.
3 Gün Sonra
Izuku her zamanki gibi sabah alarmı ile uyandı. Bu sefer daha heyecanlıydı. Televizyon programı olmasa bile oraya katılıp kazanan herkes şuan birer ünlüydü. Hemen formasını giyip evden çıktı. Annesi daha uyanmamış olduğu için not bıraktı. Bugün hem okulu, hemde kazanması gereken bir yarışma vardı.
Sınıfına girdiğinde Katsuki ona dikkatlice baktı. Izuku bunu fark etti ama birşey diyemedi. Her zamanki gibi Katsuki’nin ‘arkadaşları’ Izuku ile uğraşıyordu. Katsuki bir anda Izuku’nun sırasında geldi. “Enerjinizi yarına saklayın,” dedi. “Yarışmayı kaybedince dalga geçeriz!” Hepsi bir anda gülmeye başladı. ‘Moralimi bozmamalıyım!’ diye geçirdi içinden Izuku. Yarışma saat 10.30’daydı. Okuldan çıktığı anda eve gidip hazırlanırsa yetişebilirdi Izuku.
Sonunda okulu bitince hzılıca çantasını topladı ve son hızı ile koşarak evine gitti. “Anne, hazırlan!” dedi eve girer girmez. Annesi de Izuku kadar heyecanlıydı. Saat şuan 8.47’ydi. Daha zamanları vardı yani. Izuku rahatça hazırlandı, üstünü giyindi ve son olarak biraz daha çalılştı. “Izuku, hadi!” dedi Inko salondan. Izuku odasından uçuyormuşcasına çıkarak annesinin yanına gitti. “Birazdan otobüs kalmaz, acele edelim.” dedi. Izuku annesinin sözünü dinleyip acele ile ayakkabısını giydi. Otobüs durağına kadar konuşa konuşa yürüdüler.
Otobüs durağına vardıklarında otobüs beklemeye başladılar. Gidecekleri yerden geçen bir otobüs gelince hemn bindiler. Inko parayı ödedi ve Izuku’nun yanına geçti. “Heyecanlı mısın?” diye sordu Inko. “Evet!” dedi Izuku. Hem mutlu, hem heyecanlı ve hemde korkuyordu. 20 dakika sonra varmışlardı. “Geldik, geldik. Kalk!” diye bağırdı Inko. Izuku yerinden fırlayarak kalktı ve otobüsten çıktılar.
Sonunda o gösterişli kapıya ulaşmışlardı. Izuku’nun eli ayağı titriyordu, annesinin de ondan aşağı kalır yanı yoktu. Kapıyı açtıkları anda onları bir görevli karşıladı. “Siz Izuku Midoriya olmalısınız,” dedi kadın. “Bayan siz ziyaretçi salonuna geçebilirsiniz, ben Bay Midoriya’yı prova odasına götüreceğim.” dedi. O ilerleyip birşeyler anlatıyor, Izuku ise onu takip edip hiç ses çıkartmadan onu dinliyoru. “Sizi son sıraya çektik.” dedi kadın. İçine bir rahatlama çöktü Izuku’nun.
Izuku’dan...
“Tamam, teşekkür ederim.” dedim ve gülümsedimim. Kadın beni getirdiği odanın kapısını açıp çıktı. Ben şimdi odada tek başımaydım. Tabii ki şarkı sözlerini gözden geçirip çalışacaktım. 13 katılan vardı. Yani ben 13. sıradaydım. Seçtiğim şarkıda küfür yoktu ve anlamlıydı. Sadece bazı ayıp şeyler vardı, bu o kadar sorun olmazdı herhalde. Şuan 5. kişi sahneye çıkıyordu. Yoshiko Akemi, sesi çok güzeldi. Onları dinledikçe hiç şansım olmadığına inanıyordum.Artık geri dönüşüm yoktu, sıra 12. katılımcıya gelmişti bile. Söylediği şarkıyı bilmiyordum fakat çok küfürlü olduğu için elendi. Ve sıra bana geldi. Sahneye çıktığımda gözlerimi kapattım. Anladığım kadarıyla karşı perdede şarkı sözleri yazıyordu. Benim şarkı sözlerine ihtiyacım yoktu, benim kimseye ihtiyacım yoktu. Uğultular durunca hemen şarkı adını verdim ve Karaoke olarak açtılar. Yeniden gözlerimi sımsıkı kapatıp söylemeye başladım.
Şarkıyı bitirince uyuşmuş olan gözlerimi açtım. Gözlerimi açtığımda seyircilerin arasından bir çift kırmızı göz dikkatimi çekti. Fazla ışık olmadığı için kim olduğunu görememiştim. Ama asla unutmayacağım kadar güzeldi o kırmızılar. Tabii bu his hızlıca geçti. “Tüm katılımcılar prova odasına gitsin!” diye bir ses geldi arkalardan. Herkes sahnenin arkasındaki perdeden ayrılıp prova odasına doğru gitti, bende onları takip ettim. Belirli bir süre sonra bana ilk başta yardım eden kadın odaya girdi.
“Sonuçlar açıklanacak, herkes sahneye.” dedi kadın samimi bir ses tonu ile. Hemen herkes kadının arkasından sahneye gitti. Sonuçlar izleyenlerin oyları ile belirleniyordu ve her ay sadece 2 kişiyi seçiyorlardı. “Öncelikle 12 numara bir adım geri atsın.” dedi yarışmayı düzenleyen ve ünlü bir şarkıcı olan adam. Adı neydi... Daisuke Shō. “Hepiniz çok iyiydiniz, bunu bilmenizi istiyorum.” dedi.
“Ama bu yarışmada sadede 2 kişi galip geliyor.” diye devam etti Bay Shō. “Efendim sonuçlarımız böyle..” diyerek bir kağıt uzattı bizi getiren kadın. “Direkt olarak söyleyeyim mi?” dedi Bay Shō. Salondaki herkes evet diye bağırdı aynı anda. “Izuku Midoriya ve Takashi Kurosawa Amerika’da okumaya hak kazandı!” diye bağırdı adam sevinçle. Salondaki herkes alkışlamaya başladı bizi. “Şuan evinize gidebilirsiniz, biz size ulaşacağız.” dedi Bay Shō.
Annem hemen yanıma gelip bana sarıldı. “Anne...” dedim hüzünle. Annem ağlıyordu. Çünkü benim Amerika’ya okumaya gitmek istediğimi biliyordu. “Gidebilirsin Izuku,” dedi annem. “Gidebilirsin, ama orada birileri ile kal.” dedi. Sanki şuan gidecekmişim gibi konuşuyordu. “Izuku, Takashi ve ebeveynleri kalabilir mi?” dedi Bay Shō salon toplanırken. “Bize adresinizi verirseniz biz yarın hemen onları alırız.” dedi Bay Shō. Annem uzatılan kağıda adresimizi yazı ve evimize gittik.
“Artık bebeğim kendi ayakları üstünde duruyor...” dedi annem ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Evet, ben ağlamadım ama o ağladı. Biraz annem ile konuştuk. Odama giderken annem beni durdurdu. “Katsuki sana hayran olmuş gibi bakıyordu.” dedi annem kaş göz hareketi yaparken. “Ne?” dedim hem bağırarak, hem kekeleyerek. Kızarmış olduğumu hissettiğim için hızlıca odama gidip üstümü değiştirdim. Artık yeni bir sayfa açıyordum. Amerika’ya yarın akşam uçak ile gidecektik.
3. Şahıstan... (Yazardan...)
Izuku uyanır uyanmaz valizini hazırlamaya başladı. Annesi ile kahvaltısını yaptı ve boş bir gün geçirdi. Katsuki’nin onun Amerika’ya gideceğinden haberi yoktu. Açıklanmadan önce kalkıp gitmişti. Izuku’yu her gün görebileceğini düşünerek hareket etmişti. Izuku ise Katsuki’nin aksine mutluydu. Onu göremeyeceğini biliyordu, ama mutluydu. En azından onu izlemişti. Izuku telefonunu eline aldı ve saate baktı. Fazla zamanı kalmamıştı. Son 15 dakika. Üstüne rahat birşeyler geçirdi ve çanta hazırladı. Yolda olurda susarsa, sıkılırsa diye. Zamanı gelince annesine veda edip dışarı çıktı.Yaklaşık 2 dakika sonra geldiler. Takashi içeride, arka koltukta oturuyordu. Onun yanına geçti ve oturdu. “Heyecanlı mısınız?” dedi bir adam. Izuku da Takashi de hiç görmemişti daha önce bu adamı. “Biraz..” diye yanıtladı kabalık olmasın diye Izuku. Sonra kimse konuşmadı ve havaalanına geldiler.
“Görüşürüz Japonya, Kacchan, annem..” diye mırıldandı uçak yavaş yavaş havalanırken. “Bulantı hapı ister misin?” dedi Takashi gülerek. “Olur,” dedi Izuku. Bir tane hap uzattı. Izuku eline aldı ve su ile yuttu. “Teşekkürler Kurosawa.” dedi gülerek. “Takashi diyebilirsin.” dedi Takashi. Bir süre konuştuktan sonra Izuku uykuya daldı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
War of Love - BakuDeku -
Fanfiction"En kusursuz cinayet," dedi yeşil saçlı. "Birinin yaşama sevincini öldürmektir." Sarışın ne olduğunu anlamasına rağmen birşey demedi, diyemedi. Çünkü biliyordu, yeşil saçlı haklıydı.