Bölüm 20: Sürtük

940 82 13
                                    

Düşünceler beynimi kemirirken yüzümü ellerinin arasına alan Ji Yong'a şaşkınca bakmıştım. Yüzlerimiz arasında mesafe gittikçe kapanırken kapının açılma sesiyle bedenime sıkıca sarıldı.

Kim gelmişti bilmiyordum ama bu sıkıca saran kollardan kurtulmalıydım. Kollarımı göğsüne dayayıp bedenimi geriye ittiğimde arkamdan gelen sesle durakladım

-Ji Yong parti dağılıyor. İşin uzun galiba...

Sözlerinde ki imaya mı üzülmeliydim yoksa beni o konumda gördüğüne mi bilmiyordum. Bu gece tamamen yanlış ilerliyordu. Oturduğum koltuktan hızla kalkıp bir adımda karşısına dikildiğimde bana bakmak yerine sadece Ji Yong'dan cevap bekliyordu.

Son kalan cesaret kırıntılarımla elini tutmak için elimi uzattığımda sert bir şekilde ittiğinde insanın canının daha fazla yanabileceğini düşündüm. Konuşmalıydım.

-Ellerini çekme, ellerimi tutarsan dünyam ısınır benim, böyle yapma lütfen.

Sesim gittikçe cılızlaştığında çoktan arkasını dönüp gittiğini gördüm. Her şey bu kadar basitti, bitmişti. Nefes almam lazımdı. Odadan hızla çıkarken arkamdan seslenen Ji Yong'u önemsemeden yürüdüm. Görevlilerden başka kimse olmadığı için seviniyordum rahatça gözyaşlarımı serbest bırakırken kapıya ulaşmıştım. Daha ne olduğunu anlamadan patlayan flaşlar gözlerimi kırpıştırmama yetmişti. Elimi yüzüme siper ederken soruları duymazdan gelmeye çalışsam da duyuyordum.

"Neden ağlıyorsunuz?"

"İçeride neler oldu Lee Min Shi"

"Lütfen cevap verin, Ji Yong ile hala arkadaş mısınız?"

Bir an önce oradan çıkmalıydım. Birden omzumda bir elin ağırlığını hissederek onun yönlendirdiği yere gitmeye başladım. Bu koku çok tanıdıktı. Sonunda arabaya bindiğimizde başımı kaldırıp yan koltukta oturana baktığımda arkamızda patlayan flaşları bir anda unutmuştum.

Kekeleyerek:

-Young... Bae.

Benden tarafa kafasını biraz bile çevirmemişti. Aklımda söyleyecek o kadar çok şey vardı ki nereden başlayacağımı kestiremiyordum. Ellerime bakarken başlamaya karar verdiğimde Young Bae'nin sesiyle duraksadım. Telefonla konuşuyordu.

Sesini bile özlemiştim. Usulca telefon konuşmasının bitmesini beklerken uzadıkça uzuyordu. Araba sağa yanaştığında evime geldiğimi anladım. İnmeden son kez yüzüne baktığımda telefon kulağında benim olduğum tarafın aksine bakıyordu. Yavaşça kapısını örtüğümle arabanın hızla gitmesi bir olmuştu.

Kimsesiz bir şekilde olduğum yerde kalmıştım. İlkbaharın ılık rüzgârı yüzüme vurduğunda evime yöneldim.

Her şeyin düzeleceğine dair inancım daha bitmemişti.

***

Telefonun kaçıncı kez çalışıydı hatırlamıyordum ama açmak için önce gözlerimi aralamam gerekiyordu. Dün olanları düşünmemek için daha sıkı yumduğumda telefon artık çalmayı bırakmıştı. Bedenen yorgunluğumu kenara atarsak duygusal yönden bir cenazeden farksız olduğumu biliyordum.

Üç ay beklemiştim. Ona sevgimi göstermek boynuna sarılmak kokusunu içime çekmek için koskoca üç ay.

Sanki geçecekmiş gibi kafamı iki yana sallamaya başladım. Düşünceler dağılacağı yerde daha da üstüme geliyordu. Hızla yataktan kalkıp oturur pozisyona geldiğimde yatağımın ucunda oturan Ji Yong ile göz göze geldik.

Biri  İdol Mü Dedi? ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin