Şarkı bitmişti. Etrafıma ürkekçe baktım ve Taeyang’ın bana yol gösteren elini gördüm isteksizce tutum. Yerime oturduğumda bana pis pis sırıtan Ji Yong’u fark etmem uzun sürmedi. Hışımla kafamı yana çevirip:-Siz insanları oyuncak mı zannediyorsunuz. ARTİST BOZMASI!!!!
Dediğimde çoktan ayağa kalkmıştım. Ji Yong’un gülümsemesinin yüzünde donduğuna yemin bile edebilirdim. Bana yapılanlar gerçekten çok fazlaydı. Hızla geldiğim kapıya yöneldim. Kapıyı açtığımda koridor zifiri karanlıktı. Etrafı net görebilmek için çantamdaki telefonu aramaya başladığımda arkamda bir nefes hissettim. Hızla dönüp kendimi karşı duvara attığımda bulduğum telefonun ışığıyla karşımdakine baktım:
-Hah! Sen gidip hayranlarını eğlendir. Üzgünüm ama ben senin hayranın olamam!
Karşımda zar zor gördüğüm Taeyang’ın gözleri şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu. Daha bakması ne kadar sürecekti. Beklememeye karar verdim ve koridorda ilerlemeye başladım. Ardımdan gelen ayak sesleri Taeyang’ın beni takip ettiğinin göstergesiydi. Uslu bir çocuk gibi sessizce bana yolda eşlik ediyordu. Çıkış kapısına ulaştığımızda omuzlarımdan beni kendine döndürerek:
-Olanlar için üzgün olmam senin için bir şey ifade etmeye bilir. Bu bir konseptti sakın yanlış anlama.
Dedi ve kapıda görevli olan valeye doğru yürüdü. Benden uzaklaştığında ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum. Valeyle iki kelime konuştuktan sonra bana doğru geldi:
-Dışarıda çok fazla yağmur yağıyor. Sana göre yaptığım terbiyesizliğin affedilmesi için şoförüm seni eve bıraksın. Dedi ve omzundaki deri ceketi omuzlarıma koydu. O kadar yakındık ki teninden yayılan sıcaklığı hissedebiliyordum. Bir an afalladım. Neden bu kadar etkilenmiştim? Kafamı kaldırdığımda Taeyang pür dikkat bana bakıyordu. Kendime gelmem lazımdı silkindim ve:
-Teşekkür ederim. Bu iyiliğini kabul edeceğim.Deyip arkamdaki arabaya doğru yöneldim. Arabaya bindiğimde Taeyang’ın çoktan konser alanına döndüğünü gördüm. Eve gidene kadar aklımda tek bir soru vardı.
“Neden ben?”
Eve vardığımda merakla bekleyen So Ri’nin sorularına verecek cevabım yoktu. Ama ev arkadaşım kapıyı açmamla beni kolumdan çekiştirerek sorguya alması bir olmuştu. Kendimi pufun üzerine atarak
-Beni öptü… ve arabasıyla eve bıraktı.
Arkadaşım şaşırmış bir şekilde bakarak:
-O mu bıraktıı???!!! Dedi.
Halimden bezmiş bir şekilde ayağa kalkıp odama yöneldiğimde iki kelimeyle arkadaşımı susturdum:
-Hayır! Şoförü.
Tatmin olmadığını hissedebiliyordum. Ama şu an bununla uğraşamazdım. Üstümü değiştirmeden kendimi yatağa attım.
&
Sabah uyandığımda dün gece olanların bir hayal olmasını diledim. Fakat her şeyi anı anına hatırlıyordum
“Aigo! Neden onu gerçekten seven bir hayranıyla uğraşmıyor ki?” diye hayıflanırken karşımda ki ceketi gördüm.
“Aish! Şimdi birde bu eksikti. Hemen vermeliyim.”
Ayağa kalkıp çantama yöneldim ve telefonu bulmamla aramam bir oldu. Uzun süre çaldıktan sonra açılmayacağını düşünürken nefes nefese bir ses:
-Efendim?
“Bu da kimdi?” diye kendime sorarken karşımda ki konuşmaya devam etti:
-Ben Ji-Yong. Bir şey mi vardı? Young Bae duşta Lee Min Shi.
-Ji Yong mu? Umh! Şey! Young Bae’nin ceketini vermeliyim ev adresinizi bana mesaj yollar mısınız? Dedim.
Karşımda ki gülümseyerek:
-Kargo ile uğraşma bugün bizim menajer gelir alır. Dedi.
Rahatlamıştım sanırım. Aklım karmakarışıktı. Kalbimin bir yarısı Young Bae’nin gelmesini istiyordu. Sanırım ününden etkilenmiştim. Uzun süre sessiz kaldığımdan karşıda ki konuşma gereği hissetmişti:
-O zaman kapatıyorum. Hoşça kal. Dedi.
Yarım yamalak bir hoşça kal ağzımda gevelemiştim. Telefonu masanın üstüne bırakıp dünün yorgunluğunu atmak için duşa girdim. Çıktığımda So Ri’nin evde olmadığını fark ettim. Bugün evden dışarı çıkamazdım. Şu ceket bir günlüğüne de olsa özgürlüğümü kısıtlamıştı. Dolabıma yöneldim. Dökümlü bir kazak ile altına siyah tayt giydim. Ayağıma ev botlarımı giyerek mutfağa bir şeyler atıştırmak için yöneldiğimde kapı zili çaldı.
“Herhalde So Ri dönmüştür” diyerek kapıyı hafif aralayıp mutfakta ki ilerleyişime devam ettim. Buzdolabından atıştırmalık çerez tabağını alıp salona yöneldiğimde arkamda ki sesle tabağı düşürmem bir oldu:
-Sen herkese kapıyı böyle mi açarsın! Gerçekten farklısın Hanımefendi!
Hanımefendi mi?
Ben mi?
Bu da nereden çıkmıştı?
En olmayacak şeydi…