-Alo. Orda mısın? Müsait değilsen sonra da arayabilirim. Dedi.
Aish! Ne cevap verecektim. O bir ünlüydü. Bunu anlamıştım. Avuçlarım terlemişti.
-Şey… Dedim.
Konuşmayı unutmuş olmalıydım.
-.-.-.-.-.-.-.-.-
Sesim heyecandan çıkmayacak gibiydi. Sesimde ki titremeye engel olmaya çalışsam da ağzımdan çıkan:
“Dong Young Bae mi? Ramen mi?” sözcükleri o an için en saçma cevaptı. Kelimeler dudağımdan çıkmasıyla dilimi ısırmam bir oldu. Ufak bir acı çığlığı attığımda telefonda ki sesin:
-İyi misin? Dediğini duydum.
Birden kolumda hissettiğim çimdik acısıyla kendime geldim eve
-Evet paran hazır. Nereden ulaştırabilirim? Diye sorduğumda beklediğim cevap bir banka hesap numarasıydı. Ama Dong Young Bae buluşmak için bir adres vermişti. Adresi kaydetmek için çantamdan çıkardığım kalemle sehpanın üzerine hızla yazdım. Telefonu kapattığımda So Ri’nin sehpaya bakıp beni onaylamadığını gördüm. “Aish! İlk günden evi de batırdım” diye düşünerek utançla gözlerimi devirdim.
Saate baktım akşam 9.59’du. Kore’ye göre çokta geç bir saat değildi. Hızla ayakkabılarımı giyerek evden çıktım.
Adresi bulmakta çok zorlanmıştım. Kaçıncı ara sokağa girdiğimi bilmiyordum. Etrafa bakınarak Dong Young Bae’yi görmeyi umut ediyordum.
Sokağın köşesine dönmemle sarsılmam bir oldu. Kafamı kaldırdığımda Young Bae gülümseyerek bana bakıyordu.
-Bende seni arıyordum. Kaybolacağını düşünmüştüm. Dedi. Ve gülümsemeye devam etti.
Yerin dibine girmeyi alışkanlık haline getirmiş olmalıyım ki bu sakarlıklarım hep başıma iş açıyordu. Birden omuzlarımda ağırlığını hissettim. Kafamı kaldırıp Young Bae’ye baktığımda beni olduğum yönün tam tersine çevirmiş olduğunu fark ettim. Önümden yürüyerek sanki onu takip etmemi istiyor gibiydi.
“Aish cidden bu çocuk kendini ne zannediyor” diye hayıflanırken Young Bae’yi istemsiz olarak takip eden ayaklarıma küfür etmeyi de ihmal etmiyordum. 200 metre yürüdükten sonra bir kafeye gelmiştik. Kafe ara sokakta olduğu için kimseler burayı pek bilmiyordu. Kafeden içeri girdiğimde tüm bakışların bize doğru döndüğünü hissettim. Kafamı atkımın içine gömerek sadece önümde ki adamı takip ediyordum. Şükür ki köşede tenha bir masaya oturdu. Acele ile sandalyeye oturup sırtımı bize bakan insanlara çevirdim. Böylece rahatlamıştım. Kafamı kaldırdığımda Young Bae’nin bana baktığını gördüm. Hemen çantamı açarak parayı koyduğum zarfı masanın üzerine bıraktım. Sesimin titrememesi için tüm çabamla derin bir nefes aldım. Karşımda ki dünyaca tanınmış bir idoldü. Ve ben onun hakkında hiç bir şey bilmiyordum.
-Paranı getirdim. Gerçekten markette olanlar için özür dilerim. Senin de başına iş açtım. Dedim.
Young Bae’nin benim sesimi duymasıyla masada ki zarfa bakmayı kesmesi bir oldu. Kafasını kaldırarak gözlerimin içine baktı. Gözlerinde kuşku, merak ve sorular vardı. Para zarfına uzanarak aldı ve içinde ki paralara baktı. “Herhalde parayı saymayı düşünmez” diye düşündüm. Uzun bir sessizlikten sonra:
-İnsanlar ilk başta nasılsın falan der. Senin uzaylı olduğuna bugün inandım. Para için teşekkürler. Gerçekten çok ihtiyacım vardı. Dediğinde suratında histerik bir gülümseme belirdi.
İçimden buradan hemen kalkıp gitmek geliyordu fakat kalmamı isteyen merak duygum beni oturduğum yere çivilemişti.
Young Bae gözlerime bakarak sözlerine devam etti. Kahverengi gözleri insanın içini ısıtıyordu.
-Tekrar normal arkadaş gibi tanışalım. Ben Young Bae. Big-Bang’in üyesiyim genelde insanlar bana Taeyang derler. Dedi. Sözlerini bitirdiğinde vereceğim cevabı heyecan ile bekliyordu.
Hayranları gibi çığlık atamazdım ki hayranı da değildim. Normal davranırsam yerinde olacaktı.
-Ben Lee Min Shi. Türkiye’den geldim. Türkiye’de ki ismim Merve Yaren. Üniversite için buradayım.
Taeyang devam etmem için gözlerime bakmayı sürdürüyordu.
-Pek Kore sanatçılarını bilmem seni tanıyamamam bu yüzden. Baba tarafım Koreli olduğundan Korelilere daha çok benzemişim. Dedim.
Hala istediği yanıtı verememiş olmalıyım ki Taeyang lafımın arasına girdi.
-Yani sen bizi, grubumuzu, beni gerçekten tanımıyor musun? Dedi ve ellerini saçlarının arasından geçirirken dalga geçercesine gülmeye başladı. Sinirlerim alt üst olmuştu. Ne beklenirdi ki idol olan birinden. Egosu kendinden büyüktü. Masaya ellerimi koyarak
-Hoşçakalın sayın idol! Artık benimle bir işiniz kalmadı. Diyerek sertçe sandalyeyi itip kalktım ve son hızla kapıdan çıktım.
Soğuk hava yüzüme çarptığında boynumda ki boşluğu fark ettim.
“Aish! Birde bu eksikti. Atkım masada kaldı” dedim. Ama geri dönemezdim. Hayatımda attığım en büyük tripti.
Kafeden iki adım uzaklaşmamla birinin beni bileğimden tutup kendine doğru döndürmesiyle neye uğradığımı şaşırdım.
Karşımda duran Taeyang’dı ve elinde benim atkım vardı. Bileğimi yavaşça bırakarak atkıyı boynuma doladı.
Fısıltı şeklinde:
-Hava soğuk. Dikkat etmelisin. Dedi ve arkasını dönerek uzaklaştı.
Durduğum yerde kala kalmıştım.
Duyduğumu sandığım sözleri söylemiş miydi?
Yoksa beynim bana oyun mu oynuyordu?
Bilmiyordum!!!