Sevdiğiniz insanı kaybetmeye yaklaştığınızda göğüs kafesinizde bir hava yastığı şişer. Bütün organlarınız ezilir. Hissedersiniz. İşte onu kaybettiğimi son kelimelerinde anlamıştım. Benden adım adım uzaklaşmasını gördükçe nefretim büyüyordu. Sürekli onunla gülüyordu, en çok canımı acıtan da buydu.
Şimdi nasıl bana anlatacaklarını dinleyebilirdim ki.
Bu duruma daha fazla takılmamam lazımdı. Sesleri duyup indiğim merdivenlerden hızla çıktım. Odanın kapısını çarparken sinir tüm bedenimi sarmıştı.
Elimde ki titreyen telefonu hızla duvara atarken gözüm hiçbir şey görmüyordu.
"Nasıl böyle kayıp gider!"
Odanın penceresini hava almak için açtığımda içimde bastırmaya çalıştığım çığlıklarımın ağırlığıyla pencerenin yanında ki koltuğa çöktüm. Temiz hava ciğerlerimi işgal ederken gözlerime dolan yaşları yavaşça akmaları için serbest bıraktım.
Artık onları böyle görmeye gücüm yoktu.
Bende miydi hata? O kızın sevgilim olduğu YALANINI fazla mı abartmıştım. Neden onu sürekli itmiştim. Neden bu kadar kötü olmuştum.
Nefeslerim düzene girmeye başladığında yavaş adımlarla yerde parçalara ayrılmış telefonumdan sim kartımı çıkardım. Bu evde durmak istemiyordum.
Ceketimi giyip merdivenlerden indiğimde koltukta uyuyan Min Shi'ye gözüm bir anlığına kaydı. Ji Yong ortalarda gözükmüyordu. Adımlarım bana itaat etmiyordu. Koltuğa doğru yaklaştığımda yüzünü daha net görebiliyordum. Kalbimin acıdığını hissettim. Dağılmış battaniyesini üstüne örtmek için eğildiğimde nefesi suratımı gıdıklayıp geçiyordu. Derin bir iç geçirdim.
Arkamda ki sehpaya oturduğumda onu izlemeyi ne kadar özlediğimi fark ettim. Nasıl bu duruma gelmiştik. Saatlerce onu izleyebilirdim fakat merdivenler gelen ayak sesleriyle hemen bulunduğum yerden kalktım. Hızla kalktığım için sehpanın üstündeki vazo biraz sallandıktan sonra sert bir şekilde devrildi. Gözlerim tekrar Min Shi'ye kaydığında biraz kıpırdansa da uyanmamıştı. Merdivenlere oturmuş Ji Yong ile göz göze geldiğimde:
"Uzaktan bile izleme, akşam olanları gördün." Dedi.
Hatırlatmasına gerek yoktu. Min Shi'nin başından ayrılarak merdivende yanına oturdum.
"Sana kızamıyorum Ji Yong! Sen benim dokuz yıllık arkadaşımsın. Fakat bu yaşananlar çok adice. Kafamda yerine oturmayan parçalar var."
Saçlarını karıştırıp uzun bir esneyişten sonra:
"Adice..."
Sahte bir gülümseme suratına yerleştirdiğinde:
"Adilikten bahsedene bakar mısın? Ben sabrettim, bekledim. Onu korudum. Zor zamanlarında yanındaydım. Ya sen neredeydin Tae?"
Oda biliyordu benim turnelerden dolayı hazırlık yaptığımı ama bahanelere kendini hazırlamıştı. Omzunu sıktıktan sonra ayağa kalktım. Söyleyecek çok şeyim yoktu.
"Beni suçlama Tae, bunu sen yaptın. Ben ayrılana kadar Min Shi'ye arkadaş gözünden başka bir şekilde bakmadım."
Kafa sallamakla yetindim. Dışarı çıktığımda ne yapacağımı kestiremedim. Yalnızdım. Yola koyulduğumda kalacak yer lazımdı ve seçimimi Seung Hyun'dan yana kullandım. Evlerimiz oldukça yakındı. Kapıyı açıldığında elimi enseme koyup: