14.Bölüm: Şifa

19.3K 1.3K 255
                                    

Düşün,
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter.

-Friedrich Nietzsche

Ömrüm boyunca saç telinden ince bir ipin üstünde yürüdüğümün bilincindeydim, hatalar, yenilgiler, sarsak adımlar, ne istediğimi bilmediğim zamanlar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ömrüm boyunca saç telinden ince bir ipin üstünde yürüdüğümün bilincindeydim, hatalar, yenilgiler, sarsak adımlar, ne istediğimi bilmediğim zamanlar...

Şimdi tüm dünya duysun ben yaşamak istiyorum, geciktiğim her şeye yetişmek için koşmaya hazırdım. Ben gücümü doğdum günden beri koruyordum, belki dik durmayı değil ama sevmeyi Alparslan'dan öğreniyordum. Önce kendimi, sonra onu. Azimli bir öğrenci olduğumu söylememe gerek var mıydı?

Dudaklarım üstünde bir sızı vardı, öpüşmek değildi bizimki biliyordum ama kavuşmaktı işte. Yanaklarımı saran avuç içleri sayesinde gözlerimiz hâlâ birbirine kenetliydi, derin derin aldığımız nefeslerin sesi dışında çıt çıkmıyordu aramızda. Alparslan'ın sabit ifadesinin kırıldığını, dudağının kenarına yerleşen masum gülümsemeyi gördüğümde sıktığım omuzlarımı serbest bıraktım. Yanaklarımdaki ellerinden biri ense köküme kayıp kavradı, beni kendine çektiğinde yüzüm göğsüne gömüldü.

Kollarım beline dolandı, hiç çekinmedin anı yaşamaktan. İstediği teslimiyete boyun eğmeye hazırdım. Dudaklarının mekânı saçlarımın arası olduğunda burnumun ucunu gömleğine sürttüm. "Daha ne kadar burada dikileyeceğiz?" Benim bünyemin de bir sınırı vardı, fazla sevgiden öteki tarafı boylayacaktım.

"Burası artık en sevdiğim yer, kalabiliriz biraz daha."

Kaşlarım anlamadığımı belirtir gibi çatıldı ama tabi ki Alparslan bunu göremedi, kafamı yukarı doğru kaldırdığımda yüzündeki huzurlu gülümseme ile karşı karşıya kaldım. "Niye?"

"Seni bana getirdi," tek cümlesi nasıl da yetiyordu beni gülümsetmeye, bunca yıl küstüğüm gülmelerle barışmama neden oluyordu. Başparmağı kıvrılan dudağımın kenarına dokundu.

"Ayakta uyuya mı kaldım lan ben?" Bu sesi çok iyi tanıyordum, gözlerimi devirerek Can'a baktım, onun gözleri Alparslan'ın beline sarılı kollarımdaydı. "Kardeşim rüyalarımda sizi görüyorum galiba," Elini yumruk yapıp gözünün üstüne getirdi, yalancı bir ovalama işleminden sonra yine dikkatle bize baktı. "Üstelik Bade sana sarılıyor."

"Can, çenen güzelmiş. Bırak yerinde kalsın." Alparslan'ın tehdit içermesi gereken cümlesi asla tehdit içermiyordu, aksine yumuşacıktı.

"Hahaha!" dedim abartılı bir şekilde. "Komik misin sen?" Alparslan'dan bir adım uzaklaştığımda bundan memnun olmamış gibi kısık sesli bir mırıltı çıkardı.

Nehâr Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin