20.Bölüm: Ruhunda Sızı

17.5K 1K 102
                                    


“Ve niçin bu kadar çoktur öpüşleri gizleyen avuçlar?
Ve niçin bu kadar unutmak istediğim çok şey var?”

-Pablo Neruda

Ruhumun ağrısını göğüs kafesimde hissedeli öyle uzun yıllar oluyordu ki, bu artık sancımak değil alışmaktı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ruhumun ağrısını göğüs kafesimde hissedeli öyle uzun yıllar oluyordu ki, bu artık sancımak değil alışmaktı. Gözlerimin daldığı noktalarda çocukluğumun boşluğunu tamamlıyordum, zihnimin en köhne yeri yalancı düşlerimi bir tiyatro senaryosunu okur gibi kulağıma fısıldıyordu.

Örneğin, bir salıncakta sallanıyordum, erişebileceğim en uzağa yükselirken elbisemin etekleri bacaklarıma değiyordu, sırtıma değen eller anneme aitti.

Bir okul sonrası ayaklarımı sürüyerek değil de koşarak eve geldiğimi, kapıyı anahtarın değil de annemin açtığını varsayıyorum. Şimdi bile kalbimi delicesine attıran bu hissi tatmamış olmam ne acı.

Sanırım bir çocuğun en büyük eksikliği annesi oluyordu. Öyle bir çukur oluyordu ki bizim içimizde, yerine ne koyarsan koy dolmuyordu. Ben tüm öfkeme rağmen yine onun dâhil olduğu ama asla gerçekleşmeyecek olan hayaller kurmaktan vazgeçemiyordum.

Ben büyüdüm, içimin boşluğu ruhumu sızlattı. Tıpkı şimdi esen güz yeli gibi, tenim ürperdi. Açık renk saçlarım havalanıp önce omuzlarıma çarptı, daha sonra sırtıma dağıldı. Parmaklarımın ucuna sıkıştırdığım sigaranın külü sanki kurtulup gitmek ister gibi kopup karanlığın hapsettiği asfalta doğru düşüşe geçti.

Balkon epey serindi, avuç içimi sarı ışığın aydınlattığı beyaz mermere yasladım, diğer elimin parmaklarının arasında olan sigaradan derin bir nefes çektim, genzim yandı.

İçeride Hasan ve Adem ile keyifli bir şekilde sohbet ederken bir anda o neşeli havadan sıyrılmıştım, boğazıma oturan yumru beni buraya sürükleyivermişti. Tekrar sigaradan derin bir nefes alırken bu defa gözlerimi yumdum, ince bir yağmur damlası yüzüme çarptı.

"Abla," Hasan'ın yakınımdan gelen sesiyle kafamı omuzumun üzerinden ona doğru çevirdim. "Çayın soğudu," elindeki ince belli bardağı geniş mermerin üstüne bıraktı. "Yenisi doldurdum, için ısınır. Hava serin gibi."

"Sağ ol," Sesim biraz titrek çıkmıştı. Bıraktığı bardağa uzanıp bir yudum aldım.

"Tatlını da yemedin," Yanımdaydı ama gözleri üzerimde değildi. Bakışlarını karşımızdaki binanın ışıkları sönük dairesine sabitlemişti. Az önce tabağımdaki tatlılar için Adem ile verdiği savaşı anımsayınca dudağımın kenarı kıvrıldı.

Nehâr Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin