**Tamamlandı**
Saçlarımın üstüne bastırdığı dudaklarının kuvveti arttı, "Küskün kız çocuğum." Tüm anlattıklarıma ağlamamıştım da tek cümle yarmıştı göğüs kafesimi. "Göğün bütün yağmurlarını taşıyan gözlerini severim."
***
Bu hikaye olumsuz örnek olu...
Birisi bana ihtiyaç duyuyor, beni arıyordu, ilk kez bu dünyaya ait birisi için var olduğumu hissediyordum.
Olağanüstü Bir Gece, Stefan Zweig
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
İçimin sökülmeyen düğümü, kalbimdeki har, dilimin suskun kelamı, avucumudayadığım bir avuç toprağın sahibi. Bir ömürlük hasretim yani ablam...
Canımdan öte can yanı başımdayken kim söylüyordu bana veda ettiğini?
Yazı kış edebilecek güzelliğiyle nasıl da yatıyordu boylu boyunca. Kahverengi toprağı beyaz lalelerlebezeliyken daha güzeldi sanki.
Lalenin de mevsimi geçmişti, başka başka çiçekler ekmiştik Yusuf'la. Keşke bizdeki hüzün mevsimi de geçseydi.
Solmuş bir buket duruyordu toprağın üzerinde, beyaz lale buketiydi. Parmağımın ucuyla dokundum. "Hazal, evleneceğimi sana söylemeye geldiğimde belki hayır derim demiştim ya." Benim gelin çiçeğim olduğunu anlamam için kurdelesine bakmam yetmişti, belli ki Yusuf ona armağan ettiğim çiçeği asıl sahibi olan ablama getirmişti. "Yalan söyledim, ben ona hiç hayır diyemiyorum ki." Başımı soğuk mermere yasladım. "Bu bazen beni korkutuyor. Düşünsene bana istediği her şeyi yaptırabilir." Tebessüm eklendi dudaklarıma. "Ne büyük kudret."
"Dalga geçiyorsun değil mi? Kesin çok gülüyorsundur." Gülüşüm genişledi, başparmağım toprağın yüzeyini sevdi al tenini sever gibi. "Ben de gülüyorum. Kaçtığım, korktuğum, ürktüğüm ne varsa o getirdi bana ama ben tüm bunlara rağmen aşığım ona."
Yazın kavurucu sıcağı azalmıştı, serin akşamlara davet vardı, yokuş aşağı koşan çocuk gibiydi zaman, yetişmek ne mümkündü. Hızlıydı ama bir tökezlerse kan revan içinde kalmaz mıydık?
"Bir mevsim daha geçiyor sensiz. Başımı dizlerine yaslayıp söylemek istediklerimi toprağına fısıldıyorum." Başımı yasladım beyaz geniş mermere, soğuktu ablamın aksine. "Birçok şey yaptım sensizken, istediğim meslek için çabaladım, aşık oldum, evlendim, kendimi affettim, omuzumdaki yüklerden kurtuldum ama yine de sensizliğin acısını yenemedim."
Mavi gök yerine gözlerine bakmayı dilerdim. "Yaşayamadıklarımyaşadıklarımda nasıl daha ağır olabilir?" Kırıldı dudaklarımın tebessümü, zaten çok eğrelti duruyordu. "Büyüdüğüm evde yaşadıklarıma karşılık seninle yaşayamadıklarım... Ne dengesiz bir terazi."
Suskunluğun kelepçesi vuruldu dudaklarıma, öylece oturdum yanında. Elim toprağında başım sanki koynunda gibi.
"Bensiz mi?" İşittiğim ses zamanı yarıp beni çocukluğuma sürüklüyordu. "Kıskandım." Yusuf'un dudaklarını saçlarımda hissettim, şefkatli busesi işimi zorlaştırıyordu. İçimde biriken ağlamalar vardı ama ben bunu istemiyordum.