i can hear the way they're creaking

4.7K 513 451
                                    


Merhabalarrr hepiniz hoş geldiniz. Uzun zamandır üzerine düşündüğüm, kafanızdaki çoğu soru işaretlerinin silineceği bir bölümle karşınızdayım. Kitabıma verdiğiniz önem için hepinize çok teşekkür ediyorum. Sizden tek ricam vote ve yorumlarınızı eksik etmemeniz. Herhangi bir oy ve yorum sınırı koymuyorum zaten fifty eighth sonneti yazmayı seviyorum okunması az olsa bile yazmaya devam edeceğim.

İnstagram hesaplarınızdan beni takip edebilirsiniz. Orada bölümle ilgili yorumlarda ve dm'den tartışabiliriz. Hepinizi bekliyorum💖

İyi okumalar 🤎

Acı.
Acı nedir? Usta şairler onu nasıl tavsir etmiştir? Acıyı tasvir etmek için ahenkler, kelime oyunları zorunlu mudur? Benim kıytırık cümlelerim içimi yakıp kavuranı anlatamaz mıydı? O zaman söyleyeceğim tek bir şey var: İyi değildim. İçimde kelimelere sığdıramadığım vedaların hüznü var, beni her gün tüketen.

Sabahın erken saatlerinde Heran henüz uyanmamışken gece uyuyakaldığım masamdan doğrulmuştum. Uyuşan uzuvlarım yüzünden yüzümü ekşiterek bir küfür mırıldanmış sandalyeden kalmıştım.

O esnada odama giren Seokjin hyung kısa bir günaydın faslının ardından  "Jungkook... müsait misin?" dediğinde ister istemez beni gerse de "Evet hyung, bir sorun mu var?" demiştim.

Şuan farkediyordum, yüzü kireç gibiydi; bana söyleyeceği her ne ise bununla alakalı olduğuna emindim. "Bak. Sana söylediklerim karşısında sakin kal tamam mı? Elbet bir açıklaması vardır." dediğinde gerginliğim iki misli artsa da onaylarcasına başımı salladım.

"Taehyung Bayan Asemi'nin eşyalarını toplamamızı istemişti. Ben de mücevherlerini topluyordum." diye lafa girdiğinde sessiz kalarak onu dinlemeye devam ettim. Fakat o cümlesine devam etmek yerine elindeki kağıdı bana uzattı. Uyku sersemliğiyle uzaktan göremediğim kağıt parçasının aslında bir fotoğraf olduğunu yeni fark edebilmiştim.

Nice Jeon Jeongguklu senelere!

Bu basit bir fotoğraf değildi. Orada en olmaması gereken Taehyung ve benim, yıldönümümüzde birbirimize sarılarak çekildiğimiz bir fotoğraftı. Baş parmağım fotoğraf üzerinde gelip gitti. Seokjin hyungun söyleyeceklerine devam etmesine gerek yoktu. Her şeyi ne yazık ki anlayabilmiştim.

Gözlerimi fotoğraftan ayırarak karşıma dikilmiş hyunguma diktiğimde aralık dudaklarımdan tek cümle çıkmadı. Yapabildiğim tek şey "B-ben" sayıklayıp durmak olmuştu. Beni omuzlarımdan tutup yatağıma oturttuğunda gözlerimden bir yaş akmıştı.

Heran'ın hala uyuduğu bilinciyle "Biliyordu biliyordu hyung" diye fısıldadığımda sessizce başını sallamış, beni onaylamıştı. "O zaman neden aldı işe beni?" ağlıyor hıçkırıklarla karışık kendimi ifade etmeye çalışıyordum ki beni kendine çekerek  sakince sırtımı sıvazlamıştı.

Bir süreliğine ağlamama izin vermiş "Ağla" demişti. "Dök içini, bağır çağır, vur kır hepsi senin hakkın."

Bitmiştim. En dibe vurduğumu hissediyordum. Ne yapmam gerektiği hakkında kendi kendime bir savaş verirken  "Taehyung'a söyleyecek miyiz?" diye sordu Seokjin hyung. Bunun üzerine başımı hızla yasladığım yerden kaldırarak "Söylemeyelim, söylemeyelim hyung çok üzülür." demiştim tek bir nefeste. O ise bu halime hafifçe gülmüş "Söyle. Taehyung ne yapacağını bilir." demişti.

Ne kadar haklı olduğunu bilsem de başımı iki yana sallayıp onu reddediyor, bir yandan da hala fotoğrafı tutuyordum. Gözyaşlarım yeniden kendini belli ederken sıkıca omuzlarımdan tutmuş suratıma bakmıştı. "Kalk Jungkook" bunu öyle güven verircesine söylemişti ki gözyaşlarımı silip ayağa kalmıştım.

fifty-eighth sonnet \\ taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin