i can hear it in ur voice while ur speaking, you can't be treated

4.3K 394 273
                                    


Merhabalar. Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Tercih dönemi heyecanı yüzünden bölüm biraz gecikti öncelikle çok özür dilerim. Ve umarım güzel bir bölüm olmuştur. Bu bölümde farketmenizi istediğim bir nokta var umarım size bunu iletebilirim.

Kitabıma verdiğiniz ilgi için çok teşekkür ederim lütfen yorum atmayı es geçmeyin 🥺yorumlarınız beni mutlu ediyor🤧

İyi okumalar💖

'Aşk vazgeçmektir' demiş atalarımız. Yurdundan, dünyevi zevklerinden belki canından, hatta aşkından. Öyle şey mi olur? Demeyin. Ben de derdim önceden, şimdi anladım aşk için aşkından bile vazgeçilirmiş meğer; en acı veren de buymuş insana.

Eğdiğim başım, yaşaran gözlerimle önümü göremesem de arabanın köşeyi döndüğünü fark edebilmiştim. Evden uzaklaştıkça kalbimde hissettiğim dayanılmaz acı git gide artıyor bana nefes bile aldırmıyordu. Ağlamalarım hızlanmış hıçkırıklarıma karışmışken Eunwoo'nun arabanın hızını kestiğini hissetmiştim. Arabayı durdurmuş bir süreliğine bana izin vermişti. Eli sırtımı bularak yavaşça sıvazlamaya başladığında  "O adamdı değil mi?" diye sormuştu. Başımı onaylarcasına salladığımda hafifçe gülmüştü, onun yanında ilk defa ağlıyordum. Bu yüzden biraz çekinsem de o rahat olmam için elinden geleni yapıyordu.

Bir süre daha olduğumuz yerde kaldıktan sonra iyi olduğumdan emin olmak için "İyisin değil mi?" diye sorduğunda 'evet' anlamında başımı sallamakla yetinmiştim. Bir an önce toparlanmam gerektiğinin farkındaydım, böyle devam edemezdim.

Bay Kim, şirketine geldiğinde kendisine selam veren çalışanlarına hafifçe başını sallayarak karşılık vermiş yavaş adımlarla asansöre doğru ilerlemişti. Hala sıkı sıkıya kolye tutan elini hafifçe gevşetip en üst katın düğmesine basarak arkasına yaslandı.

Asansör kısa sürede en üst kata çıktığında, onu görerek kendilerine çeki düzen veren çalışanları görmezden gelerek odasına girmişti. Odaya girdiğinde gözüne çarpan ilk şey masasındaki çoktan hazırlandığı belli olan kahvesi olmuştu.
Asistanı Jihyo, her gün patronu gelmeden önce kahvesini hazırlayıp masasına bırakırdı. Kapıyı ardından kapatarak masasına geçmiş fakat kahveyi içmeden önce elindeki kolyeyi gözlerinin hizasına kaldırarak gülümsemişti.

Dudaklarını kolyeye yaslayarak ucundaki inciye bir öpücük bırakmıştı. Hemen sonra boynuna geçirerek kancasını takmış gömleğinin açık yakasına bırakmıştı.  Eliyle kontrol ettiği kolyeye bakma ihtiyacı duyduğunda hafifçe eğilerek çekmecesindeki aynayı aldı. Aynayı boynunun hizasına kadar kaldırıp kolyeyi kontrol ettiğinde gülümsedi. Yaşadıkları o kadar garipti ki ne tepki vereceğini bile şaşmıştı.

Dudaklarına buruk bir gülümseme yerleştirerek aynayı yeniden koymak için havadaki elini indirdiğinde,  kupaya çarpan eline henüz içilmemiş kahve eline döküldü.

'Siktir!'

Hızla yerinden kalktığında yanan elini çırparak banyoya ilerledi.  Zaten odasının içinde olduğundan banyoya çabucak ulaşıp musluğu açtı. Acıdan dolayı dolan gözleri önünü görmesini zorlaştırsa da hırsla ellerini yıkıyor, kendi kendine küfürler ediyordu.

Canı feci bir şekilde yanıyordu.

Fakat asistanın yaklaşık yarım saat önce bıraktığı kahve, o kadar da sıcak değildi.

Can acısının da eliyle alakası olmadığını farketmesi uzun sürmemişti. Akan suyun altınaki ellerini lavabonun iki yanına yaslayarak aynadaki yansımasına baktı. Berbat gözüküyordu; göz altları çökmüş, saçları beyazlamıştı dudakları ise her zaman olduğu gibi kuruydu.

fifty-eighth sonnet \\ taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin