but he tells me that i'm dreaming

3.2K 339 183
                                    

Nasıl tak diye buradayim...saniyesinde erken bir bölüm oldu ama haftasonu hemen atmak istedim. Geçen bölümlerden çok ufacık bir şeyi değiştirdim hikayenin akışını herhangi bir şekilde etkilemiyor sadece görünce şaşırmamanız için belirteyim dedim. Neyse pek uzatmak istemiyorum hepinize iyi okumalar.

Yorumlarda görüşürüz <3

Senden sonra 23 kitap bitirdim, beş kilo aldım. İki defa saçlarımı boyattım. Dünya bilmem kaç gün, bilmem kaç gündönümünü yaşadı. Savaşlar oldu çocuklar öldü barış gelmedi. Seni özledim, iltica edecek tek yer bulamadım. Gittiğim her yerde, attığım her adımda senden bir nefes bıraktım. Belki yürürsün aynı sokakta, ayak izin düser ayak izime diye. Belki sen de özlersin diye seni ötede tuttum; sana kavuştum, seni kaybettim. Bilmem kaç kilometre gittim; evren kaydı, sen göğüs kafesimden milim kaymadın.

"Evet arkadaşlar, dersimiz burada bitmiştir. İyi dersler."

Çalan zille beraber kara tahtayı yazdığım tebeşiri yerine bırakmış ellerimi birbirine çarparak elimdeki tebeşir tozlarını bir nevi temizlemiştim. Ders esnasında masama dağıttığım notları toplayıp bilgisayarımı kapatarak çantama attım. Bu sırada kız öğrencilerden gelen -bana bakarak olduğunu tahmin ettiğim- gülüşmeler kulağıma dolarken bunları umursamamış kaşe kabanımı da giydikten sonra sınıftan ayrılmıştım.

Adımlarım dersime nöbetçi öğrenci yollayarak kendisinin yanına gelmemi isten okul müdürümüz olan Bay Lee'nin odasına gidiyordu. Dövmeli olmayan elimle çantamın kulpunu tutarken diğer elimi montumun cebime attım. Okul kurallarına göre bir öğretmeni olup bu şekilde gezmem garip karşılanırmış, bunu da Bay Lee söylemişti.

Koridor boyunca gördüğüm hocalara başımla ufak bir selam verip merdivenleri aştıktan sonra nihayetinde en üst katta bulunan müdür odasına ulaşmıştım. Kibarlık babında kapıyı iki kez tıktatarak onay almış ardından içeri girmiştim.

"Ah..Bay Jeon hoşgeldiniz, oturun şöyle" diyerek gösterdiği koltuğa oturdum. Karşısındaki koltuğa yerleştiğim esnada masasının üzerindeki telefondan odaya iki kahve istemiş telefonu kulağından uzaklaştırarak başka bir isteğim olup olmadığını sorma kibarlığında bile bulunduğunda 'Kahve kafidir.' demekle yetinmiştim.

Telefonu kapattıktan sonra vakit geçsin diye sorduğu 'Okulumuzdan memnun musun?" tarzı sorularını sormaya başlamıştı. Okulumu bitirir bitirmez Jimin sayesinde bir okula yerleşmiş ne ara olduğunu anlamadığım bir biçimde burada üçüncü ayımı doldurmuştum. Ne kadar iyi bir lisede olmasam da burada olmayı seviyordum.

O sırada beni düşüncelerimden sıyıran şey koridordaki öğrencilerin bağırışma sesiyle sinirlenip isyan eden müdürümün haykırışı olmuştu.

Tamam, belki de burayı o kadar çok sevmiyordum. Tanrı aşkına, kim her çıkışta kavga edilen ve genç olduğun için senden yaşça küçük kızların sana laf attığı bir lisede çalışmayı severdi ki! Yine de nankörlük yapmamak için Jimin'in yanında bu konuyu açmıyor, en azından geçinebileceğim bir mesleğim olduğu için seviniyordum.

Gelen kahveler eşliğinde hademeye ufak bir teşekkür eden müdüre göz ucuyla baktım. Geçen günlerde meslektaşlarımın onlar hakkında yaptığı aşk dedikodusuna kulak misafiri olmuştum...Tanrım, ne trajik ama(!)

Bay Lee dikkat çekmek istercesine boğazını temizlemesiyle bakışlarımı ona doğru çevirdim. "Bay Jeon... Aslında sizi buraya çağırma sebebim gönüllü bir tayin." dedi hafifçe gülümseyerek. Konu ilgimi çektiğinden elimdeki fincanı altlığına bırakarak yerimde dikleştim. "Elbette sizi seviyoruz, buradaki başarılı öğretmenlerimizden birisiniz. Aslında bu tayini isteyen birçok öğretmenimiz var ama benim aklıma ilk siz geldiniz." dedi sözlerine devam ederek. Şuan gözlerimin parıl parıl parladığını hissedebiliyordum. Bu benim için arayıp da bulamayacağım bir talihti.

fifty-eighth sonnet \\ taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin