Hi bn geldim diğer bölümde biraz hayal kırıklığına uğramıştınız Taehyung neden yakın davranmıyor? Neden düzeltmiyor? diyerek ama ben hepinize bana güvenmenizi söylemiştim. 😁✊ Bu bölümde Jeongguk'un nereye gittiğini de öğreneceksiniz. Umarım güzel bir bölüm olmuştur.
İyi okumalar ❤️
Geceler biter, sabahlar olur ama o acı hep orada kalır. Uyuyunca geçer sanarsın ama nafile, bilirsin uyuyunca da geçmez. Acı etrafını sarar onu iliklerine kadar hissedersin. Fakat hissedilen her şeye cümle kurulamaz, sadece susmakla yetinirsin.
Eve yeniden döndüğümde Taehyung'un çoktan uyandığını görmüştüm. Ne kadar kahvaltı yapmak için ikna etmeye çalışsam da uçağına geç kalmaması gerektiğini söyleyip reddetmişti. Ben de ısrar etmemiş en azından onu benim götürmem gerektiğini söylediğimde kabul etmişti. Ardından evden çıkmış kapıyı iyice kilitledikten sonra arabaya binmiştik.
Şimdi ise sessiz bir yolculuk eşliğinde havaalanına sürüyordum. İkimiz de sessizdik, sanki konuşacağımız onlarca şey yokmuş gibi. Ara sıra bakışları bana dönüyor, bir süre üzerimde oyalandıktan sonra yeniden önüne dönüyordu. Gitmesini istemiyordum, onun da istemediğini biliyordum. Fakat onun bana karşı hiçbir adım atmamış olması beni bi denli kırsa da görmezden gelmeye çalışıyordum.
"Jungkook, doğru yerden gittiğimize emin misin?" diye sordu yan tarafımda oturan Taehyung sessizliği bozarak. Sonunda anlamasına sevinmiştim çünkü şehirden uzaklaşalı yaklaşık on dakika olmuştu. Fakat onun sorusuna cevap vermeyip ani bir hızla arabayı durdurdum.
Ani frenle hafifçe sarsılmıştı. Arkasına yaslandığında üzerimde gezinen şaşkın bakışlarını görmezden gelerek "Anlat." dedim sadece. Biraz afallasa da "Ne diyorsun Jungkook? Neyi anlatayım?" diye sormuştu.
Sinirden olduğu bariz belli bir şekilde gülmüş "Neyden bahsettiğimi bilmiyormuş gibi davranmayı kes!" dediğimde sesim istemsizce yükselmişti.
Dudaklarından kaçan derin bir nefesle "Saçmalıyorsun Jungkook, geç kalacağım lütfen havaalanına gidelim." demiş kafasını yeniden önüne çevirmişti. Fakat ben onun dediğinin tam aksini yapıp kontağı çevirmiş, arabayı tamamen durdurmuştum.
"Gitmiyoruz, her şeyi anlatıyorsun tam şuan."
Korku dolu gözleri üzerimde gezinirken nasıl gözüktüğümü bilmiyordum. "Saçmalıyorsun Jungkook."diyerek arabadan inip kapıyı çarpmıştı. Fakat hemen ardından ben de inmiş onun tarafına geçerek "Bir yere gidemezsin!" demiştim tek omzundan onu itip arabaya yaslayarak.
Fakat tüm öfkem dolan gözlerine denk gelince geçmiş, sesim alçalmıştı. "Taehyung, neden gittin?" dedim sesim artık fazlasıyla cılız çıkıyordu. Yalvarırcasına bir bakış attı, ama hayır bu sefer bırakmayacaktım. "Sevmiyor musun beni?" dediğimde gözlerimden bir damla yaş aktı.
"Şşş... deme öyle her şeyden çok seviyorum seni." dediğinde cayır cayır yanan yüreğime su serpilmiş gibi hissetmiştim.
"Öyleyse ne Taehyung? Anlat."
"Anlatamam. Bebegim, bu kadar toparlanmışken dağıtamam tekrardan seni. Bak ne güzel büyümüşsün, bir düzenin var artık. Nasıl yeniden af dileyeyim senden? Yeniden hayatına girmeye hakkım yok."
"Kahroluyorum Taehyung görmüyor musun? Yaşayamıyorum ben sensiz! Mutlu değilim, aklımdan çıkmıyorsun. Günden güne ölüyorum sensiz!"
"Özür dilerim. Özür dilerim Jungkook yaşadığın her şey için çok özür dilerim. Biliyorum beni affetmeyeceksin ama özürden başka elimden gelen bir şey yok." dediğinde elimi yanağına yasladım. "Var Taehyung, anlat her şeyi. Biliyorum isteyerek bırakmazsın sen beni." dediğimde başımı onaylarcasına salladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
fifty-eighth sonnet \\ taekook
FanfictionYitirilen güzellikler, yaşanamayan ya da açıklanamayan sevgiler, karşılaşılan vurdumduymazlıklar; incelikten, saygıdan yoksun durumlar, umutların tükenişi, düş kırıkları ve bunların hepsini derinlemesine yaşayan o. Tüm bu mutsuzluğunu, üzüntüsünü di...