i'd say he needs medicine

5.5K 549 733
                                    


Arkadaşlar ben geldim🙋‍♀️ Yksden dolayı birazcık geç kaldım ama gerçekten bu bölümü uzun süredir yazıyordum ve hep bir eksiklik var korkusuyla yayınlayamıyordum. Çünkü içimde inanılmaz bir stres var bunu bölüme yansıtmadan yazabileceğim en iyi şekilde yazdım.

Kitap beklemediğim kadar çok okuyucuya sahip gerçekten şaşkınım. İnstagramda, twitterda, tiktokta 'fifty eighth sonnet okuyun gerçekten çok güzel' yorumlarınızı görmek bile beni o kadar mutlu ediyor ki anlatamam. Kitabıma değer verdiğiniz için çok teşekkür ederim❤️

Kitap hakkında da söylemek istediğim bir şey var. Olaylar biraz yavaş ilerliyor gibi gözükebilir ama benim isteğim de tam olarak bu şekilde olmasıydı. Bu fici kurgulamaya başladığımdan -yaklaşık 3 ay- beri bu hep böyleydi.

Yani demek istediğim tek şey bana güvenmeniz ve tadını olayların tadını çıkarmanız. 'Hadi artık, beraber olsunlar yeniden sevgili olsunlar' demek yerine Taehyung'un ailesine karşı sadakatini, Jungkook'un her şeye rağmen Taehyung'a karşı aşkını hissedin. Umarım kendimi ifade edebilmişimdir.

Şimdilik bu kadar. Hepinize iyi okumalar💕

Dönüşü yok beraberce karar verdik ayrılmaya
Alışmalı arkadaşça yolları ayırmaya
Şimdi artık göz yaşları gereksiz akmamalı
Alışmalı kendi yaramızı kendimiz sarmaya

Şimdi artık kelimeler yetersiz anlamı yok
Yitirmişiz anılarla beraber faydası yok
Gel bunları bırakalım artık bir tarafa
Gerçeği görmeliyiz dostum başka çaresi yok


"Siktiğimin piçi!" 

Adamın kalın sesi boş duvarlarda yankılanırken saatlerdir hırpalanan genç yardım istercesine patronlarının arkasında duran takım elbiseli adamlara baktı. Ama ne yazık ki bu üç adam da bir duvar gibi duygusuz, öylesine soğukkanlı bir şekilde genç çocuğu görmezden geliyorlardı.

Adam saçlarını terleyen alnından geriye attığında sakinleşmek istercesine nefes aldı. Elinde olsa belindeki silahı çıkarır gözünü kırpmadan karşısındakinin alnının ortasına sıkardı ama şu an zamanı değildi. Beyaz gömleğinin manşetlerini çözerek dirseğine kadar kıvırdığında karşısındakine samimiyetten uzak gülümsedi.

Kurbanına yaklaşmış bir hayvan kadar korkutucu görünüyordu; boynundaki damarlar delicesine atıyor, çenesi kasılıyordu. Geceden beri uyumadığından gözleri kızarmıştı ama uykusu yoktu, hissettiği bu öfke bedenini ele geçirmişti çoktan.

Sandalyeye bağladığı genç, karşısındaki adamı elbet tanıyordu ama neden burada olduğunu bilmiyordu. Sabahın erken saatlerinde evinde uyurken daha ne olduğunu anlamadan bir arabaya bindirilmiş, şehir dışındaki bu boş binaya getirilmişti.

Adam, odanın etrafında kolaçan atarken öfkesine engel olamayarak çocukla arasındaki mesafeyi iki adımla kapatıp gencin sağ elini kavradı. "Bu sikik elinle mi dokundun lan ona?" diye parmaklarını kırmak istercesine sıkmaya başladığında genç nihayetinde ne olduğunu anlamış, arsızca gülümsemişti.

"Ah.. Jeon Jeongguk'dan bahsediyorsun." diyerek iğrenç kahkahası boş odada yankılandı. "Evet tam o elimle dokundum, efendim." elini kaldırmak istedi ama bağlı olduğundan sadece oynatmakla yetindi.

Gencin ağzından Jeongguk'un adını duyması bile kanını kaynatıyordu.

"Küçük Jeon beni delirtiyor. O beyaz teni, giydiği o dar pantolonlarından belli olan o çıkık kalçaları mmh... Her gece onu düşünüyorum Bay Kim o güzel ufak dudaklarıyla bana ağız işi verirken kıvır kıvır saçlarını çekiştirdiğimi düşünüyorum." diyerek inlercesine ses çıktı ağzından.

fifty-eighth sonnet \\ taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin