Öncelikle hepinize merhabaaa! Tarih 26 Mayıs'ı gösteriyor ve biliyorsunuz ki bugün Kanlı Ay tutulması var. Belki de çoktan tutulmuştur bilmiyorum. Ödkslsmsşös
Kanlı Ay ve tutulmalar kitabımız için önemli bir olay. Bende bugünü bize özel kılacak kısa bir şeyle geldim size.
Artık Ay/Güneş tutulması olduğu zamanlar böyle özel şeylerle geleceğim size.Bölüm şarkıları;
ShamRain, Raindrops
ShamRain, Black NovemberUmarım beğenirsiniz! Yıldızımızı turuncu yapmayı -oylamayı- unutmayın! Yorumsuz da bırakmayın lütfen. 🤍
Mehir Duman'dan...
Hayatımın birçok anında dibi görmüş, buna rağmen kalkıp düştüğüm dipten kurtulabilmiştim. Bazen en güçlüler bile dibi görebiliyordu. Güçlüydüm, çok güçlüydüm. İnsan güçlü olduğunu ancak düştüğü yerden kalktığında anlayabilirdi, hayatında bir kez bile hasar almadığında değil."Ben güçlüyüm." Dedim Ayaz'a. "Yemin ederim, ben çok güçlüyüm." Başını salladığını gördüm. Derin bir nefes verdiğinde tutunduğum barfikste bedenimi hızlıca yukarıya çekmem bir oldu. Kasılan sadece bedenim değildi. Kalbimde eşlik ediyordu.
"Onu zihnimden silebilecek kadar güçlüyüm." Dedim dişlerimi sıkarak. Ayaz bir şey söylemiyordu ama beni dinliyordu. Kollarını kırdı ve kaslı vücudunu yere yakın bir hale getirdi ardından tekrar kaldırdı. Şınav çekiyordu.
Fısıldadı nefes nefese; "Üç yüz on üç,"
Vücudumu indirdim, yeniden kollarımdan destek alarak kaldırdım. "Dört yüz kırk dokuz." Alnımdan akan terin şakağımdan aşağıya doğru kaydığını hissettim. Kollarım yanıyordu ama bu umurumda değildi. Sinirimi atmam gerekiyordu.
Onu rüyalarımda görüp duruyordum ve bu sinirimi bozmaya başlamıştı. Adamı tanımıyordum, daha önce görmediğime de emimdim. Buna rağmen rüyamda görüyordum ve bu çıldırmama sebep oluyordu. Rüya güzel başlıyor, sonu ise kötü bitiyordu. En garibime giden şeyse onun bana dokunmasına izin veriyor oluşumdu. Sanki sevgiliydik ama iki yabancı gibiydik de. Anlayamıyordum.
"Bu kadar yeter." Dediğini duydum kardeşimin. Ayağa dikilip bana doğru geldi. "Bugün sana ne olduğunu anlamıyorum." Boynunu iki yana yatırarak esnetti. "Dergi çekimlerin yok muydu?"
Demiri avuçlayan parmaklarım bir anda hafifledi ve barfikse asılmayı bıraktım. "O dündü, Ayaz. Bugün tatil yapıyorum. Yarın gece yurtdışına çıkacağım. Defileler var." Siyah ojeler sürdürdüğüm ayak tırnaklarıma bakarken kafamı kaldırıp bulunduğumuz spor salonunun giriş kapısına baktım.
Cam kapının arkasındaki kişiyi tanıyordum. Her zamanki gibi yüzüme giydirdiğim o ürkütücü ifadesizlikle burada olmadığına neredeyse saydam gibi duran bedeninden anladığım adama bakmaya devam ettim.
Bir tür hayalet gibiydi. Karan Kanlıdere'nin hayaleti. Rüyalarıma giren, zihnimden silmeye çalıştığım o adam.
Bedenimi sarıp sarmalayan soğuk ayak parmaklarımı içe doğru kıvırmama sebep olurken yüzüme çarpan havluyla kendime geldim. Havluyu yüzümden çekip kafamı hızlıca kardeşime çevirdiğimde atkuyruğu yaptığım siyah saçlarımın birkaç teli yanağıma yapışmıştı. Ona kötü kötü baktıktan sonra terden ıslanmış yüzümü Ayaz'ın fırlattığı havluyla silip etrafa bakındım.
Ayaz'ın bizim için yaptırdığı spor salonunda elbette bizden başka spor yapan kimse yoktu. Ben ayakkabılarımı giyerken kardeşim çoktan salonun çıkışına yönelmiş, hatta çıkıp gözden kaybolmuştu bile. Burnumdan sert bir nefes vererek havluyu enseme yerleştirip bende salonun çıkışına yöneldim. Hayalete doğru yürüyordum. Karan Kanlıdere'nin saydam bedenine.
Ona bakarken arkayı da görebiliyordum. Gerçekten saydamdı. Korku yoktu. Bu onu rüyamda görmeye başladığımdan beri hep olan bir şeydi. Sadece onun hayaletini görmüyordum. Birçok ses duyuyor, gölgeler, karartılar ve sanrılar görüyordum. Gri gözlerini asla kırpmıyordu. Yüzünde tek bir kas bile oynamıyordu. Heykelden farkı yoktu. Tam karşısında durup bakışlarımı yüzünde yoğunlaştırdım. Sonra çok kısık bir sesle konuştum. "Seni zihnimden silip atabilirim. Bunu yapabilirim, değil mi?"
Ona biraz daha yaklaştım. "Cevabını bildiğim soruları sana neden soruyorum ki?" deyip içinden geçtiğimde görüntüsü zemine yayılan kan gibi dağıldı ve kayboldu. Tıpkı bir hayaletti derken birazda bundan bahsediyordum. Artık o cam kapının önünde durmadığını biliyordum. Arkama dahi bakmadan karanlık koridorda yürümeye başladım. Zihnim çok doluydu. Orada Karan Kanlıdere'de vardı ve ben onu unutacak, zihnimden silecektim.
Yazar Anlatımından...
Genç adamın gözleri siyahın bürüdüğü bilgisayar ekranındaki kendisindeydi. Gri gözlerini ekranın üstünden kolaylıkla seçebiliyordu. İçinde hapsolduğu gün neydi bilmiyordu. Aslında hatırlamıyordu. Karanlık zihninin üstüne çökmüş karanlık bir gölge vardı. Yaşadığı yıllar boyunca zihnine çöken bir sis hep olmuştu. Fakat bu bir sis değil, gölgeydi.
Gölge genç adamın zihninde bıraktığı iz sadece dumandı. Karanlık gölge zihnine çöktüğünden beri orası hep duman altıydı.
Masasının üstünde dumanı tüten kahve bardağına kaydı gözleri. Dumanını izliyordu. Bir anda yükselen dumanın içinde beliren sarı gözler sinirlenip dişlerini sıkmasına sebep oldu. Bakışlarını hızlıca önündeki kağıda çevirdi. Çalışma odasında, sandalyesinde oturuyordu. Masasının üstünde abisinden gelen bir mektup ve bir şeyler karaladığı günlüğü vardı. Abisinin Karan'a ulaşmak için cep telefonu olmasına rağmen mektup yazıyordu. Biraz eski kafalı bir adamdı ona göre.
Bir anda çalışma odasının kapısı açıldı ve içeriye giren ablasına bezmiş gözlerle baktı. Kadının üstünde siyah, ince ve güzel bedenini ortaya çıkaran siyah cüretkar bir elbise vardı. Ayaklarında dizlerine kadar uzanan parlak siyah çizmelerine gözlerini devirerek inceledi Karan. Koyu kahve saçlarının önden iki tutamını arkada tokasıyla birleştirmişti. Yüzünde pekte karanlık olmayan bir makyaj vardı."Gece kulübüne gidiyorum." Dedi ablası umursamazca. Aslında kardeşine bunu belirtmesine gerek yoktu çünkü takmıyordu. Karan kahve bardağını sıkıca avuçlayıp dudaklarına götürmeden hemen önce, "Nereye gittiğini sorduğumu hatırlamıyorum." Dedi.
Göz devirme sırası şimdi Simya Kanlıdere'deydi. Simya kardeşinin dediğini umursamayarak, "Sende gelecek misin?" diye sordu. Karan hafifçe başını iki yana sallarken, "İşlerim var, Simya," dedi, "Bu gece gelemem."
"Hiç gelmiyorsun ki! Hep işlerin var." Dedi Simya isyan edercesine. "Çok sıkıcı bir hayatın var, Karan. Sadece işten ibaret."
Karan dişlerini sıkarak, "Bensiz gitsen ölür müsün?" diye sordu. Simya sırıttı. "Sende benimle gelsen ölür müsün?" diye karşılık verdi kardeşine. Karan yeniden gözlerini devirdi. "Geliyorum ama yanıma kız falan yollamak yok, tamam mı?"
Ablası başını salladı ama Karan buna hiç inanmamıştı. "Ben çıkıyorum, arkamdan gelirsin." Dedi Simya ve odadan çıktı.
Eli hızlıca günlüğüne gitti. Kaldığı son sayfayı açtı ve eline kalemini alıp şunları karaladı.
Rüyamda bir kız gördüm. Hatırladığım tek şey gözleri ve renginin sarı olduğu.
Defterinin kapağını kapatıp kitaplığına kaldırdı ve yazdıklarından kaçarcasına odayı terk etti. Bahsettiği sarı gözleri üstünde hissediyor olmasındandı odadan kaçarcasına çıkışı...
Umarım beğenirsiniz! Seviliyorsunuz. 🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK DOLUNAY
Fantasía"Sen gerçek değilsin," diye fısıldadım. Kendimi buna inandırmaya çalışıyordum ama neden onu da inandırmaya çalışıyormuş gibi bir halim vardı? "Hiç olmadın." Bana baktı, sadece baktı. O gerçek değildi. Rüyalarımın ötesinde olamayacak kadar büyük bi...