-4-

16.9K 1K 108
                                    

"Öğrenilmesi güç bir şey değildir kaybetme sanatı," diyordu Elizabeth Bishop Bir Sanat adlı şiirinde. Şiir, en sevdiğim şiir olmasının yanı sıra bende tuhaf bir etki yaratıyordu; sanki elimde bir şiir kitabı tutuyor, yumuşak sayfalara parmaklarımı değdirerek çeviriyor ve sıcak kahvemi yudumluyormuşum gibi hissettiriyordu.

Kaybolan kız.

Parola buydu, fotoğraf ortadaydı ve kız ismimi biliyordu. Onunla daha önceden karşı karşıya geldiğimi çoktan biliyordu. Belki de ben bu koleje geleceğim için ölmüştü.

Gece lambasına dokundum. Karanlık, odaya tamamen hakim olduğunda uzun süre önce uykuya dalmış gibi görünen Hazal'a baktım. Onun gibi vücudumu duvara bakacak şekilde yan çevirdim ve yorgana iyice tutundum. Kendimi o kadar çok sıkıyordum ki tırnaklarımın arasına minik iplikler dolmaya başlamıştı.

Bir süre sonra nedensizce uyandım. Pencereden süzülen ay ışığı cep telefonumun ekranından duvara yansıyarak Orion Takımyıldızı'nı andıran şekiller oluşturuyordu.

Omzumda bir baskı hissettiğimde irkilerek doğruldum. "Uyan," diye fısıldadı Hazal.

"Ne? Ne oluyor?"

"Gitmem gerekiyor. Kardelen bir şey bulmuş. Burada kal."

"Saat kaç?" diye sordum uykulu ses tonumla.

"02.00 olmak üzere. Gece, sakın yerinden kalkma. Geri döneceğim. Geceleri kolej tehlikeli oluyor. Lütfen burada kal ve uzun süre boyunca dönmezsem duvardaki acil durum butonuna bas."

Sonra Hazal karanlık odadan çıkıp gitti, ben ise yalnız kalmıştım. Karanlıkta bomboş bir halde tavanı seyrederken bir zaman sonra kapının bir anahtarla açıldığını hissetmiştim.

Hazal'ın gelmesini beklerken odaya kapüşonlu, erkeğe benzeyen birinin dalmasıyla karanlıkta kısa bir çığlık atıverdim. Silüet aceleyle kapıyı kapatarak yanıma geldi. "Sus, uyanacaklar..."

"Kimsin! Kimsin!" Yatağımda bacaklarımı topladım ve yorgana iyice tutundum.

"Sakin ol. Beni Hazal gönderdi."

"Kimsin?" diye üsteledim tekrardan. Çocuk gece lambamı açtı, yüzüne yansıyan ışıkla iri gözlerini ve düzgün yüz hatlarını farkedebilmiştim.

"Ben Berk."

Sessiz kaldım. Bir süre önceki gece takibimiz sırasında onu görmüştüm; el fenerini yüzüme tutmuş ve olabildiğine gıcık davranmıştı.

"Ben de Gece," dedim. Dudaklarım ifadesizce hareket ediyordu.

Yatağıma çekinmeden oturdu. Kapüşonu hala başındaydı ve gece lambasının loş ışığında bir tablo gibi görünüyordu.

"Bu koleje neden geldin?" diye soruverdi.

"Bilmiyorum." dedim açık bir şekilde. "Gerçekten, hiç bilmiyorum."

"Endişelenme. Hiçbirimiz bilmiyoruz. Gökçe de bilmiyordu. İnsanların hikayelerini öğrenmişti ama kendi hikayesini asla bilemeden ölüp gitti."

Bu hikaye bana tuhaf gelmişti, bir hacker nasıl olur da duygusal davranabilirdi? Belki de tam tersiydi, Gökçe sorunlar yaşayan bir kızdı ve diğer insanların problemleriyle besleniyordu. Kendi hikayesini bilmek istememişti belki de. Korkmuş olabilirdi.

"Öldüğüne neden bu kadar eminsiniz?"

"Bu kolejde boyundan büyük işlere bulaşır ve şayet ona  yakalanırsan ölürsün Gizem."

"Adım Gece. Ve, ne dediğini anlayamadım. Kime yakalanırsam ölürüm?"

Yatağa iyice yerleştiğinde araya mesafe koymak namına geri çekildim. Ne rahat çocuktu bu böyle? Sırtını duvara yaslayıp gözlerini kısarak bana baktı.

"Ona."

" 'O' kim?"

"Bunu merak etmemelisin Gizem. Dedim ya, boyundan büyük işlere bulaşmamalısın."

"Adım Gizem değil, Gece," dedim tekrar sabırla. "Gece Güneş."

"Ben de Berk. Sadece Berk. Çok sıkıcısın, cidden. In Utero albümü falan yok mu sende?"

Pekala, yavaş yavaş sinirlenmeye başlamaktan korkuyordum. Berk denen bu çocuk gecenin ikisinde Nirvana albümü dinleyecek enerjiyi yakalayabilen nadir insanlardan biriyse bu onun sorunuydu.

"Hazal bu saatte nereye gitti?" diye sordum ortadaki dengesiz iletişimi belki de onuncu kez görmezden gelerek.

"Gökçe gitmeden önce koleje notlar bırakmış, Kardelen onlardan birini bulmaya gitti ve onu ve Özgür'ü de çağırdı."

"Neden sen ve ben de gitmedik?" diye sordum. Onların grubunun bir parçasıymışım gibi konuşmam normalde beni rahatsız ederdi ama şu an bunu sormak zorunda hissetmiştim.

"Çünkü sen yenisin ve beni de sana bakıcı olarak bıraktılar. Bu gece Hazal ve senin odanda, yani tam burada uyuyacağım. En azından onlar gelene kadar," diyerek güldü.

"Hayır, gider misin? Oda arkadaşımı burada tek başıma bekleyebilirim. Kızların binasına geldiğini gören olursa..."

"Bunu defalarca kez yaptım, tamam mı?" diye sözümü kesti. "Ve ben de sana çok meraklı değilim. Burada uyumam söylendi, ben de öyle yapacağım."

"Hazal'ın yerinde yat," diye kestirip attım. Boşversene. Aptal bir yerdeki koleje yazıldıysam bir erkekle aynı odada yatmaya da katlanacaktım. Her ne kadar mantıksız olsa da.

~~~~

3. Kişi Ağzından

Gece uyuyordu, yan tarafındaki delikanlı da öyle. Pencerenin perdesini çekmeyi öğrenmedikleri sürece onun tarafından gözetlenmeleri muhtemeldi.

Bu arada Hazal, Kardelen ve Özgür gizlice fotokopi odasına girmiş, Gökçe'nin bıraktığı notlardan ilkini bulmaya çalışıyorlardı.

2 HAFTA ÖNCE

Okulların açılmasına sayılı günler kala, genç kız odasında oturuyordu. Upuzun saçlarını dağınık örgü yapmıştı ve bilgisayarındaki her tuşa salise farkıyla basarak yeni bir taktik deniyordu, bu kez Berk'in sevgilisi Asena'nın bilgisayarına girmeye çalışacaktı. Tam o sırada bilgisayarın siyah ekranında bir yazı belirdi.

YENİ MESAJ VAR.

Hemen masanın yanında duran bir tomar dosya yığınının arasındaki cep telefonunu buldu. Bilgisayara eklediği yeni bir düzenekle telefonuna gelen mesaj bildirimlerini alabiliyordu. Mesaj en yakın arkadaşlarından biri olan Hazal'dan gelmişti.

"Yeni gelecek olan kızın adını bulduk. Bize bahsettiğin kişi geliyor, adı Gece'ymiş. Şimdi ne yapacaksın?"

Genç kız bir an nefesinin kesildiğini hissetti. Bileğinde yaldızlı ve büyük harflerle "Gökçe" isminin yazılı olduğu bilekliğine baktı. Koluna kadar titriyordu kız.

"Lanet olsun," diye mırıldandı.

Şimdi o koleje dönemezdi. Tehlikeliydi.

Yerinden yavaşça kalkarak gardrobun yanındaki duvarda asılı olan çerçeveye baktı. Bu babasının fotoğrafıydı. Ya da babası sandığı kişinin. Ona hep güçlü olması gerektiğini hatırlatıp duran bir adamdı ve bu hep genç kızı daha da paranoyaklaştırırdı.

Titreyen ellerini saçlarına götürerek yavaşça çekiştirdi. Acı ona zevk veriyordu.

Sonrasında cep telefonunu kaptığı gibi duvarda asılı duran çerçeveye tüm gücüyle fırlattı.

KolejHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin