Kendime geldiğimde, nerede olduğumu anlamam zaman almıştı. Başım dönüyordu. Kulaklarım uğulduyordu, beyaz bir tavana bakıyordum. Etrafımda birilerinin durduğunu fark ettim. Hafifçe başımı çevirdim. Bir hastanede olduğumu düşünmeye başlamıştım.
Aklıma dağın başındaki bir kolejde bulunduğum geldiğinde hastanede değil de okulun revirinde olduğuma karar kıldım. Bir hemşire, uyandığımı fark edince yanıma yaklaştı. ''İyi misin tatlım?''
Yutkunarak doğruldum. Burası küçük bir yerdi. Tam karşımdaki pencere okulumuzun bahçesine bakıyordu. Hemşire bana gülümsedi. ''Saatlerdir uyuyorsun. Sadece bayıldın. Muhtemelen güneş çarpması yüzündendir. Seninle ilgilenmesi için bir doktor bile çağırdık.''
Koleje bir doktor mu çağırmışlardı? Vay be, hayatım pahasına bile olsa okuldan çıkarılmamıştım. Ambulansla hastaneye gitmem gerekirken doktor benim ayağıma gelmişti. Kadın konuşmaya devam etti. ''İstersen kendini iyi hissedene kadar dinlenebilirsin. Yatma vaktiniz geldi ama odana şimdi gitmek zorunda değilsin.''
''İyiyim.'' Hasta yatağından inip yerde duran ayakkabılarımı giydim ve kadına veda ederek revirden çıktım.
Binaya girmek üzere yürürken üşümüştüm. Zihnimde en son hatırladıklarımı canlandırmaya çalışıyordum. Ancak aklıma birkaç saat önce olanlar yerine yıllar önce olanlar gelmişti. Olduğum yerde kaldım. Küçüklüğüm neredeyse gözümün önünde canlanmıştı. Defalarca kez denememe rağmen hatırlayamadığım bir şeyler şimdi beynimin içindeydi. Parkta eğilmiş, kumlarla oynayan halimi hatırladım. Nasıl giyindiğimi. Saçımı kısa kestirdiğimi ve sokaktaki arkadaşlarımı anımsadım. Hala karanlık bir taraf vardı ama çoğu hatıram gözümün önüne gelmişti.
Arkadaşlarım.
Berk ve Gökçe.
Beynimden vurulmuşa döndüm. Yutkunmak istiyordum. Bugüne kadar bu neden aklıma gelmemişti? Zihnim aydınlanıyordu. Onlarla salıncakta sallandığım zamanları hatırladım. Çok eğlenirdim. Sonra ise terapiye gecikmemek için eve dönerdim. Terapiye gittiğimi bile unutmuştum. Her nasılsa, hala eksik parçalar vardı. Hatta en önemli yerleri hala bilmiyormuş gibi hissediyordum. Onları da hatırlamayı umuyordum.
Şöyle bir gerçek var ki hayatım boyunca terapiye gittim. Ama bunu beş yaşlarındayken de yaptığımı bilmiyordum. Zorladıkça bir şeyler daha açığa çıkıyordu. Bahçenin ortasında ve zifiri karanlıkta durmakta olduğumu fark ettiğimde kendime geldim. Birinin beni böyle meditasyon yapar gibi dururken görmemiş olmasını diledim.
Odama girdim. Kardelen çoktan uyumuştu. Kızın komodindeki telefonunu açıp saate baktım. 10.30.
Vay be, diye geçirdim. Öğleden beri baygındım. Kafam kazan gibiydi ve günün adeta yarısını uyuyarak geçirmiş olmama rağmen yatağıma yatıp yorganı çektim.
______________
''Yuh, revirden buraya ne zaman gelmiş?''
Kulaklarıma dolan kaba bir sesle gözlerimi araladım. İlk gördüğüm şey yüzüme doğru eğilmiş halde beni inceleyen birinin şaşkın suratı olmuştu.
''Of, Berk.'' Kardelen onu yanımdan çekip kendi yatağına otutturdu. ''Onu uyandırdın. Sadece dinlenmesi gerekiyordu.'' Bir anne edasıyla bana döndü. ''İyi misin Gece? Dün nasıl geldin?''
Yatakta oturur pozisyona geçtim. Berk'e, 'yine mi bizim odamızdasın' bakışı attıktan sonra Kardelen'in sorusunu cevapladım. ''Revirde uyandım. Hemşire o saatte hala yanımdaydı. Sonra iyi olduğumu söyledim ve geldim. Saat...on buçuk falandı.''
''Bugün derse girmezsin herhalde?''
''Sanmıyorum.''
Berk Kardelen'e döndü ve sanki duymayacakmışım gibi sessizce konuştu. ''Ona söyleyecek misin?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kolej
Mystery / ThrillerGece Güneş. Paradoks gibi bir ismim, simülasyona benzer bir hayatım vardı. On altıma girer girmez kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde, adını ilk kez duyduğum sorunlu çocuklar kolejine gönderileceğimi nereden bilebilirdim? Ailemin beni apar topar ayak...