Hayatımın pembe bulutlardan ibaret olmadığını hatırlatmaya çalışan pürüzleri birer birer kovar, keyifli yolculuğumda limonatamı içerek şanslı doğanlardan olduğumu düşünürdüm.
Beni bu yalana inandırmaya iten annemdi. Bana hep o prensesli, renkli hikayeleri anlatırdı. Sonları hiçbir zaman kötü bitmezdi ve ben de onlardan etkilenir, masallardaki prenseslerin üzerine bindikleri tek boynuzlu atları hayat olarak görür ve onunla oynardım. Hayata kafa tutarak yapardım dilediğimi, "Ben buradayım ve beni yenemezsin," diye bağırırdım her seferinde. Nasıl olsa sonunda kaybetmek yoktu; annem yalan söyler miydi sanki?
Annemin yalan söyleyebileceğine hala inanmıyorum, ancak bir yalan üretip ona inanacak kadar iradesiz olduğunu biliyorum. Beni buraya getiren şey tam olarak bu.
Beni uzaklaştırmak istemiyorlardı, benden uzaklaşmak istiyorlardı.
Hata yaptılar. Babama zarar verdiysem -ki vermedim- annemlere de verebilirdim. Bende bu kabiliyeti görmeselerdi şu an evde omletimi yiyor olurdum. Ölmemi mi istiyorlar? Ben de öleceğim öyleyse. Ama onların gözünde öleceğim, böylece onlar mutlu olacaklar ve tehlikenin farkına bile varamadan başıma prenses tacını takmış olacaklar.
Uyanıp üzerimi değiştirdikten sonra soluğu müdirenin yanında almak üzere odadan çıktım. Odamdan ayrılır ayrılmaz karşıma Asena çıkmıştı. Buraya geldiğimden beri hakkında iyi şeyler hissetmediğim ilk kişi oydu. Bazen görüyor ve gözlerimi kaçırıyordum.
''Berk'i rahat bırak,'' deyiverdi pat diye.
''Anlamadım?''
''Geçmişteki sırları hakkında sorunlar yaşıyor. Yani sevgilimi bir yere kapatıp ondan laf almaya çalışma.''
''Böyle bir amacım yok,'' diye söze giriştim. ''Sevgilini bir yere kapattığım da yok. Tabi, hala sevgilinse. Onun yerinde olsam geçen gün Toprak'la olan kavganı hafife almazdım.''
''Onu benim hakkımda doldurdun mu?'' dedi Asena sesini gittikçe yükselterek. ''Gökçe gitti ama hala...''
Eğlenerek konuştum. ''Hala yakanı bırakmıyor, değil mi? Bak, benimle ilgili ileriye dönük planların olduğunu seziyorum. Lütfen rahat bırak beni. Lütfen. Gökçe'nin dirisi ya da ölüsü senin yakanı bırakmayacak çünkü.''
Asena gittikçe hırslanıyordu. ''Doğru tahmin. Bazı şeyleri fazla kurcalıyorsun Gece. Berk'le aramızdaki bağdan haberin bile yok. Ve evet, Gökçe benim yakamı kolay kolay bırakmayacak. Biraz da ben kurcalayacağım bu meseleyi, neyin peşinde olduğunu merak etmeye hakkım var sonuçta.Neden istemiyorsun ki? Seni rahatsız mı ediyor?''
''Gökçe'den sonra yakanı bırakmayanlar listesine girmek beni değil, seni rahatsız eder Asena,'' dedim kararlı bir tavırla. O direniyorsa, ben de direnecektim.
Gökçe ben buraya geleceğim için nedenini bilmediğim bir şekilde ölmeyi seçmişti. Belki de ateşle barutun yan yana durmasını istemiyordu.
Şimdi kolejde kalmam için bir sebep bulmuştum. Asena'nın yanından geçerek arkama bakmadan ilerlemeye devam ettim.
Yaz tatillerinde ablamla filmler seyrederdik. Her gün bir tür seçerdik; korku, dram, fantastik, bilim kurgu... Ona her gün bir başka film izlemek için yalvarırdım. Cipsleri hazırlar, ortam yaratıp onun gelmesini beklerdim. Çünkü oradaki hayatlar bir süreliğine saatin ibrelerini durduruyor ve başka bir evrenin kilitlerini açıyordu.
Ve şimdi tamamen filmin kendisi olmuş, müdirenin yanına gidiyordum.
Kapıyı tıklatıp içeriye girer girmez sıcak ve boğucu hava dalgası yüzüme çarpmıştı. Müdire başını bilgisayardan kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kolej
Mystery / ThrillerGece Güneş. Paradoks gibi bir ismim, simülasyona benzer bir hayatım vardı. On altıma girer girmez kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde, adını ilk kez duyduğum sorunlu çocuklar kolejine gönderileceğimi nereden bilebilirdim? Ailemin beni apar topar ayak...