Günlüğü koltuğumun altına alarak Kardelen'in odasından çıktım. Yurt koridorunun şaşırtıcı sessizliği saatin kaç olduğunu merak etmeme yol açmıştı.
Odama girmeden önce aklıma Hazal ve diğerleri gelmişti; yön değiştirerek yurttan çıkmak için acele ettim. Bir şeylerin yolunda gitmediği kesindi çünkü etraf sinir bozucu derecede sessizdi, fanusların içindeki acil durum butonları beni rahatsız etmeye başlamıştı.
Binadan çıktığım an gördüğüm manzara karşısında içimden bir küfür savurdum ve aceleyle ilerledim. Müdüre bir konuşma yapmak için hazırlanıyordu ve herkes sıraya girmişti. Kardelen hala odasındaydı. Neden inmediğini merak ediyordum, ancak bunu şimdilik boşvererek Hazal'ı bulmak için göz gezdirdim.
Onu bir bankın yanında, Özgür ve Berk'le konuşurken buldum. Sıraya girmemişlerdi. Müdire kürsü denemeyecek kadar görkemli, cumhurbaşkanının seçimden sonra balkon konuşmasına çıktığı yeri anımsatan huzurunda mikrofonla uğraşırken Hazal'lara doğru ilerledim.
"Hey." dedim.
"Asena kız olmasa kesinlikle saldıracaktı," dedi Hazal bana yanında oturan Berk'i işaret ederek. "Zor tuttuk."
Berk sinirle soludu. "Şu konuyu kapatabilir miyiz?"
"Neden?" diye sordum iğneleyici tavrımla. Az sonra yapacak olduğum şey gerçekten saçmaydı ama Berk bunları hak ediyordu. "Onu öldükten sonra mı korumaya karar verdin?"
Çocuk beni korkudan titretecek bir öfkeyle gözlerime baktı. "Hiçbir şey bilmiyorsun."
Koltuğumun altındaki günlüğü elime kaydırarak salladım. "Artık biliyorum. Gökçe'yi tanımıyorum ama ihtiyacı olan tek şeyin sen olduğunu biliyorum mesela. Ona ulaşamadan ölmesine izin verdikten sonra..."
Berk ayağa fırlayarak bağırdı. "Ölmesine ben izin vermedim! Aptal bir defterde yazanlara güvenip bana karşılık verme burada Gizem!"
"Gece!"
"Her ne olduğun umurumda değil, gerçekten. Günlüğü bana ver," diyerek elini uzattı. Bir saniye öylece bekledik. Özgür ve Hazal araya giremiyorlardı.
Müdire bir şeyler hakkında konuşmaya başladığı anda Berk'in gözleri ona kaymıştı, bundan yararlanarak günlüğü sıkıca tutmaya devam ettim ve koşmaya başladım.
Okul binasından içeri girmeme kimse engel olmamıştı. Toplantı salonu olduğunu düşündüğüm, devasa yere girerek kapıyı kapattım.
Başka bir boyuta geçmiş gibiydim, tavan benden yirmi metre yukarıdaydı ve burası sinema salonlarını andırıyordu. Duvarda kocaman bir projeksiyon perdesi vardı. Ayak seslerim yankı yapıyordu, boş salonda ilerleyerek koltuklardan birine yerleştim. Burada bir süre için beni bulamayacaklardı, en azından Berk bulamayacaktı.
Günlüğü yeniden açtım. İlk sayfayı okumaya başlar başlamaz salonun kapısı birdenbire açıldı ve Berk içeri dalarak elindeki anahtarla bizi salona kilitledi.
"Ne yapıyorsun?!" dedim ayağa fırlayarak.
"Günlüğü verirsen anahtarı veririm, gidersin."
Derince bir nefes aldım. Buradan kurtulmam kolay olacağa benzemiyordu.
"Vermiyorum." dedim.
Berk sinirle güldü. "Tamam o zaman, akşama kadar burada kalır ve burada uyuruz."
Kıkırdadım. "Bizi bulurlar."
"Bulamazlar, bugün burada hiçbir sınıfın dersi yok. Ayrıca toplantı için diğer salonu kullanıyorlar. Yanlış yere geldin. Kimsenin aklına gelmeyiz, emin ol."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kolej
Mystery / ThrillerGece Güneş. Paradoks gibi bir ismim, simülasyona benzer bir hayatım vardı. On altıma girer girmez kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde, adını ilk kez duyduğum sorunlu çocuklar kolejine gönderileceğimi nereden bilebilirdim? Ailemin beni apar topar ayak...