Büyük insanlığın toprağında gölge yok, sokağında fener, penceresinde cam, ama umudu var büyük insanlığın, umutsuz yaşanmıyor...
Kapıya geldiğimde nedensiz bir şekilde Buğra'yı beklemişti yüreğim. Ne saçmaydı onu burada evimin önünde göreceğimi düşünmek. Ama bilin bakalım gelen kimdi? Tabiki Mehmet! Bu oğlanın bu huyu bazen sinirimi bozuyor. Sırf ben aşağı ineyim diye annemi bile ayarlıyordu. Acaba kendi yukarı direk çıksa olmaz mıydı? İlla beni yorucak ya! Diye
sessiz bir şekilde sadece dudaklarımı oynatarak Mehmet'e söylenmeye başlamıştım. Dudaklarımı okuyan Mehmet ise gülmeye başlamıştı bile.
O sırada annem: " Mehmet oğlum gir içeri bu pasaklı daha hazır değil." diyerek iki dakikada beni gene eleştirmişti. Buna ölümüne karşı çıkmak için ağzımı açmıştım ki Mehmet bana sus ve gir işareti yaptığı için el mecbur susup içeri girdim.Oflayarak içeri girerken kafamda günün planını çoktan yapmıştım. Buğün okula gitmeyecektim ama evdede kalmayacaktım. O yüzden okul formam yerine eşofman takımlarımı giyip aşağı indim. Mehmet ise salonda oturmuş sessiz sessiz bekliyordu. Beni görünce direk anlamıştı okula gitmeyeceğimi bu yüzden yüzüne sinirli bir ifade takmıştı.
Onun bu yüz ifadesine aldırmayarak masanın üzerindeki parayı alıp kapıya yürüdüm.
Mehmet evden çıkınca sonunda:" Kızım benim buğün ödev sunumum var sen plan yapmışsın ama bozuldu." dediğinde resmen yıkılmıştım. Ama buğün asla o okula gitmeyecektim. Hem zaten formam da yoktu bu yüzden gerekirse dışarıda Mehmet'i beklerdim.
Bunu ona söylediğimde ilk defa uzatmadan kabul etmişti. Canımın köşesi halimden anlıyordu işte. Okul çıkışında beni almaya geleceğini söyleyip ayrılmıştık. Bütün gün sahil kenarında oturup sigara içip Mehmet'i bekleyecektim.Mehmet okulun kapısından girince bende sahile doğru yürümeye başlamıştım. Arkamdan gelen ses ile donakaldım.
" Okula gelmicek misin?"
Buğra bana seslenmiş gibi geldi ama bunun olamayacağını düşünüp yürümeye devam ettim. Ve gene aynı ses :'' Şimdide beni yok mu sayıyorsun? '' demişti. Al işte kızım sana sesleniyordu.Heyecanla arkamı dönüp onun büst gibi duran yüzünü görünce resmen nefesi zor aldım.
Onu her gördüğümde istemsiz bir şekilde vücudum saçma tepkiler gösteriyordu. Ya nefes alamıyordum ya kıpkırmızı domatese dönüyordum ya da elim ayağıma hakim olamıyorum. Ben bunları yaşarken tek dileğim onun bunları farketmemiş olmasıydı.Daha fazla gözgöze gelmemek için"Buğün detoks günü!" deyip yoluma geri dönmüştüm ki bir anda beni kolumdan tutup kendine doğru çevirdi. İşte o an kaçmak istediğim gözler tam karşımda ve bana bakıyordu. Bu nasıl bir göz, sanki içinde yıldızları barındırıyordu. Öyle ışıl ışıl ve canlı. İşte kızım Eylül şuan nefes almıyorsun asıl dedim kendi kendime.
Buğra o anda '' Aşkın bu denli sırаdаn olmаdığınа inаnıyorum ben. Önce sırаdаnlаrı yаşаyаcаksın ki, gerçek olаnı аnlаyаbilesin. Benden öncesi var mı bilmiyorum ama benden sonrası olacağınıda sanmıyorum. '' dediğinde donakalmıştım. Ne demekti şimdi bu?
Çabucak kendimi toparlayıp '' Nazım kadar cesaretin var ama Nazım kadar sevdan var mı da bu kadar emin konuşuyorsun? '' dediğimde sadece bana baktı ve '' Bunu anlamam için seninle vakit geçirmem lazım o yüzden buradayım. ''
Al işte Eylül öyle sorarsan böyle cevap alırsın.
Bunu daha fazla uzatmaya hiç mecalim olmadığına karar verip '' Buğün bana ne Nazım de ne Piraye! Buğün sadece İstanbul olsun istiyorum. ''
'' Tamam hadi sana İstanbul'u bir de benim gözümden gör bakalım. ''
'' Bilmem biliyor musun ama bende İstanbulluyum. Ama tamam peki itiraz etmicem sen kazandın. ''
Ve işte başlıyorduk. Benim cevabına tek bir kelime söylemeden yürümeye başlamıştı bile. Acaba nereye gidicektik?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Piraye Olmak Vardı
ChickLitHer genç kız gibi Eylül de aşkı merak ediyordu. Onun aşka merakı daha çok küçükken babasının ona okuduğu Nazım Hikmet şiirleriyle başlamıştı.. Eğer birgün aşık olursa Piraye gibi olur muydu? İşte olay tam da burada başlıyordu: Nazım Hikmet 'in Piray...