"Kimselere anlatamadım. Kendime bile, ola ki ağzımdan kaçırır, bir daha tutamam seni."
Mehmet'in elinde tuttuğu biletler Tuğkan konserine aitti. Elindekileri görür görmez sigarayı atıp Mehmet'e sarıldım. İşte diyordum şans bu sefer bizden yanaydı. Aylar önce tükenen biletlerden artık bizdede vardı. Çılgınlar gibi kahkaha atıp habire Mehmet'e sarılıyordum. Ben elimizdeki biletlerin sevinci ile giderken Mehmet şarkı mırıldanmaya başlamıştı. Sesi öyle güzeldi ki narin bir kadife gibiydi ama çok az söylerdi. Ben sürekli söylemesini isterdim oda hep '' Çok duyarsan sıkılırsın bırak özel kalsın. '' derdi. En son şarkı söylediğinde babam ile çok kötü kavga etmiş bahçede ağlarken yanıma geldiğinde söylemişti. Hemde ben bir şey demeden. Onun dostluğuyla iyi olacağımı biliyor ve ona göre hareket ediyordu. Sesi o gün sanki ruhuma işlemişti. Mehmet'i dinlerken bütün bunlar kafamın içinde dönüyordu. Kendimi öylesine kaptırmıştım ki Mehmet şarkıyı bitirdiğinde sanki transtan çıkmış gibi afalladım. Beni öyle gören Mehmet gülerek :"Bir daha şarkı filan söylemiyim baksana ne hale geldin."
Ben bir yandan gülerken bir yandan da itiraz ediyordum. Sonunda bizim evin önüne gelmiştik. Ben heyecandan yerimde duramıyor ve en baştan onun söylediği gibi biletlerin Mehmet de kalacak olmasına kızıyorum. Neymiş ben kesin o biletlere bir zarar verir yada kaybedermişim. Aslında yalan da söylemiyordu ben genelde sakar ve unutkandım. Bu yüzden bu durumu fazla önemsememeye karar verdim. Çünkü sadece iki gün sonra hayatımın konserine gidicektim.Eve girdiğimde ne annem ne de babam vardı. Bu duruma alışmıştım.Muhtemelen babam kendi arkadaşları ile beraber annem ise bankadaydı . Annem hep realist ve idealleri olan biriydi babam ise tam tersi edebiyat aşığı ve plansız yaşayan biriydi. Belkide bu yüzden aynı evin içinde yaşayan birer yabancıydılar. Oysaki ilk başta birbirlerini çok severek evlenmiş annemle babam. Üniversitenin başında tanışmış ve çok aşık olmuşlar. Üniversite bitincede hemen evlenmişler. Ama evlilikleri sevgililik hayatları gibi olmamış. Anneannemin dediğine göre gençken de sürekli kavga ederlermiş ama ayrıda kalamazlarmış bu yüzden anneanneme göre onlarınki aşk değil bağımlılıkmış. Evlenince aynı eve girince onca senelik beraberliğe rağmen anlaşamamışlar. Çok kez ayrılmaya kalkmışlar ama aileler izin vermemiş. Hep araya girmişler. Sonra hayatlarına ansızın ben girmişim. Anneannemin bana küçükken annen seni çok istedi lafına inanmış ama yaşım büyükçe durumun farkına varmıştım. Ben onları zorla birleştiren kişiydim. Bu yüzden beni hiç bir zaman tam olarak sevemediler. Benim yüzümden katlandılar senelerce birbirlerine ve beni suçladılar evliliklerinde. Benim için ayrılamadılar ama eskisi gibi de bir daha asla birleşmediler. Bunun acısını da bana yüklediler. Herkes kendince haklıydı. Annem babamın uçlarda yaşadığını ve '' O okuduğun Nazım gibisin sende. '' derdi. Babam ise annemin hırsından yorulduğunu, bıktığını her kavgada söylerdi. O yüzden aynı buğün olduğu gibi ayrı takılırlardı. Evde tek olunca ruhumdaki ağırlık iyice bastırıyordu. Eserinle gurur duy şimdi Eylül demek geçiyordu içimden.
Herkes akşam olsa da eve gitsem diye düşünürken benim için ev kavramı dört duvardan ibaretti.
İnsan herkesten sıkıldığında, daraldığında yuvasına saklanırmış ya , ya saklanacak yuvası bile yoksa insanın o zaman ne yapılır?
Bir yandan kendi kendime konuşuyor bir yandan da kahve yapıyordum. Artık kafein vaktiydi.
Kahvemin üstündeki duman beni kendime getirmeye yetmişti. Odama geçtiğimde içimde bişeyler unutmuşum gibi bir his vardı. Bunun üstüne çok düşünmeden kahvemi alıp çoktan yatağıma geçmiştim .Ertesi sabah erkenden uyandığımda duşa koşarak girdim. Suyun bütün vücuduma değmesi sanki ruhumdaki yaraları temizliyor gibi hissettiriyordu. Ne kadar suyun altında kaldığımı bilmeden öylece durdum. Durdukça ferahladım. En son kapının çalınması ile kendime gelmiştim. Bu tıklama okula geç kaldığımın ve annemin azar seansının habercisiydi. Hemen çıkıp hazırlandım. Yanıma okul kitapları yerine roman ve şiir kitaplarımı almak adet haline gelmişti. Nasılsa Mehmet getirir diye rahattım. 15 dk içinde hazırlanmış çoktan evden çıkmıştım . Okula geldiğimde nasılsa geç kaldım diye düşünerek önce sigara içmeye karar verdim.
Sigaramı içip okula girdiğimde bahçenin dolu oluşu ilk dersin bittiğinin ve tenefüs olduğunun belirtisiydi. Ben ise onların arasında sıyrılıp hayatımın ayrılmaz bir parçası olan geç kağıdımla sınıfa yöneldim.
Ben beni her gün arayan Mehmet'ten telefon beklerken Mehmet sınıfın önünde bir kızla konuşuyordu. Uzun zaman sonra Mehmet bir kızla konuşuyordu hemde benim dışımda. İçimde daha önce hiç hissetmediğim, bilmediğim bir duygu vardı. İçimdeki bu duyguyla onlara doğru yürüdüm. Yüzüme maske gibi yapışmış olan gülümsememi takınıp ikisine de "Günaydın! '' dedim ve sınıfa girdim. İşte o an sınıf gözüme zifiri karanlık gibi geliyordu. Beni içine çekmeye çalışan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Piraye Olmak Vardı
ChickLitHer genç kız gibi Eylül de aşkı merak ediyordu. Onun aşka merakı daha çok küçükken babasının ona okuduğu Nazım Hikmet şiirleriyle başlamıştı.. Eğer birgün aşık olursa Piraye gibi olur muydu? İşte olay tam da burada başlıyordu: Nazım Hikmet 'in Piray...