"Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş. Ama sen gitme, ben cahil kalayım.''
'' Ben Nazım'ım peki sen Piraye olmaya hazır mısın NazPir ? ''
Bu da ne demek oluyordu? Kim yazmış ve benim sadece yıllar önce sanalda kullandığım ismimi de nerden biliyordu? Elimdeki kağıdı defalarca kez okudum ama hiçbirinde bir anlam çıkaramamış ve afallamış kalmıştım. Ne yapacağımı bilmeden biraz da olsa sakinleşmek için kendimi kitaba geri vermeye çalıştım . Paragrafı okuyor ama bir türlü kafamı toplayamıyodum. Bu nasıl bir işti . Aklıma eski zamanlar geldi. Sanal da uzun saatler geçirdiğim zamanlardı ve işte o zaman bu ismi kullanmıştım. Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Cahit Sıtkı gibi şairlerin hakkında okuduklarımı onların romanlarını hayatlarını paylaşıyordum. Büyük bir kitleye hitap ediyordum diyemem ama o küçük topluluk bile bana yetiyordu. Sonra lise sınavı, aile sorunları, babamın inadı üzerine hesabım kapanmış bütün emeklerimi bir çırpıda silinmişti. O günden sonra da bir daha da bu işlere girmemiştim. Mehmet ile yakınlaştıktan sonra ona bu olanları anlatmıştım. Bana hep '' '' Bir şeyi istiyorsan vazgeçmemelisin! '' derdi ama bu konuda Mehmet'i dinleyemiyorum. Hevesim kırılmıştı. Ailem derslerime odaklanmam gerektiğini söylüyordu. Ya ruhum ne olucaktı. bunları düşünürken kim olduğunu bilmediğim yabancıya bir Nazım Hikmet sözüyle cevap vermek istedim.'' Ne kötüdür insanın aklıyla yüreği arasında çaresiz kalması. Ne kötüdür ona an kadar yakın, bir asır kadar uzak olması!''
Notu öylece yazıp kitabın arasına bıraktım,eşyalarımı toparlayıp şuanda ihtiyacım olan yere gitmeye karar verdim.
Annemgile kısa bir mesajla Mehmetgile gideceğimi bildirip adımlarımı hızlandırdım. Mehmetgilin kapısına geldiğimde nefes nefese kalmıştım.Bir an önce anlatıp rahatlamak istiyordum. Zili daha çalmadan Semra teyze kapıyı açmıştı . '' Hoşgeldin sarı papatya '' dedi. Bana hep böyle hitap ederdi. Saçlarımın uzun ve sarı olması ona böyle hissettirdiğini söylemişti. Bende annemden daha çok sarıldığım Semra teyzeye sarıldım ve içeri girdim. Mehmet çoktan dersin başına oturduğu belli oluyordu.Çünkü ortalıkta sadece Cemil abi vardı. Ona da başımla selam verip direk Mehmet'in odasına gittim. Beyfendimiz çoktan kulaklığı takmış çılgınlar gibi fizik çözüyordu. Geldiğimi fark etmemişti bu yüzden buz gibi olan ellerimi ensesine koydum. Mehmet sayarak kulaklığı çıkarıp arkasını döndü. daha çok bağırıcaktı belli ama beni görünce sakinledi. Ben çoktan diğer sandalyeye oturmuştum. Daha hiç bir şey demeden '' Dökül! '' dedi. Ben sanki komik bir şey söylemiş gibi gülmeye başlamıştım. Ben güldükçe o da deliymişim gibi bana bakıyordu. Ben kendime geldikten sonra olanları ona tek tek anlattım. Başta dinlerken ifadesizdi ama daha sonra NazPir adını duyunca kaşları çatıldı. Ben daha kendimi savunamadan bana kızmaya başladı. Mehmet '' Kim lan bu seni nerden biliyor? '' demişti ve doğru da söylüyordu kimdi bu yabancı?
Mehmet'e tanımadığımı söylesemde siniri geçmiyordu. Baktım olmayacak konuyu değiştirmeye karar verdim.
"Şuraya kadar geldim insan bi kahve bari getirir." diye sitem ettim.
Mehmet ise "Hadi kalk sıkıldım kahveyi dışarda içelim." dediğinde sanki şarja takılmış gibi enerjim tekrar yerine gelmişti. Bir çırpıda hazırlanıp aşağı indik. Semra teyze '' Nereye çocuklar? '' diye söylenirken Mehmet çoktan ayakkabılarını giymişti. Bana gelmemi söyleyen el işaretini yapıyordu. Bende Semra teyzeye kahve içeceğimizi söyleyip hemen çıktım. Yol boyunca Mehmet söylediğim hiçbir şeye cevap vermemişti. Neyseki kahve alacağımız yere gelmiştik. Benim yumuşak kahve içmeyi sevdiğimi bildiğinden bana sormamıştı . Bunu başkası yapsa sinir olurdum ama bunu Mehmet yapınca sinir olmak yerine hoşuma gidiyordu. Çünkü bu durum benim için birbirimizi tanıdığımız anlamına geliyordu. Ben bunları düşünürken kahvem hazırlanmıştı. Kahveyi elime alınca gün boyu kahve içmeyi unuttuğum aklıma geldi. Bardaklarımızı alıp bizim evin yolunu tuttuk. Mehmet ile diğer bir hobimiz kahveleri alıp bizim bahçede oturmaktı aynı buğün yapacağımız gibi. Çünkü bu şekilde hem annemgil söylenmiyor hemde daha rahat oturuyorduk.
Mehmet sessizce bahçeye girmiş ve merdivenlere oturmuştu . Bende sessizce gidip yanına oturdum. Konuşmaya başladıkça Mehmet de eski haline dönmüştü. Babamın hadi artık yukarı diye seslenişini duyana kadar sohbet ettik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Piraye Olmak Vardı
ChickLitHer genç kız gibi Eylül de aşkı merak ediyordu. Onun aşka merakı daha çok küçükken babasının ona okuduğu Nazım Hikmet şiirleriyle başlamıştı.. Eğer birgün aşık olursa Piraye gibi olur muydu? İşte olay tam da burada başlıyordu: Nazım Hikmet 'in Piray...