'' Büyük bir hayal kırıklığı yaşayıp ben artık kimseyi sevemem deme! Unutma ki, en güzel çiçekler mezarlıklarda yetişir. ''
Mehmet'in omzunda ne kadar ağladım ne kadar oradaydık bilemiyorum ama öyle iyi gelmişti ki yağmurla beraber acılarımda akıyor gibi hissediyordum. İkimizde sırılsıklam olmuştuk en sonunda Mehmet :"Kızım kolum uyuştu kalk artık baksana sırılsıklam olduk ve ben tam bir saattir sigara içmedim. Başım ağrımaya başladı."
Bu sefer Mehmet'e eşlik etmiyecektim içimden sigara içmek bile geçmiyordu. Bu yüzden ona :"Haydi yolda iç sigaranı yoksa annemgil bir daha sanada güvenmeyecek haberin olsun."Bunu duyan Mehmet hızlı adımlarla bizim evin yolunu tutmuştu. Bir kez daha ben düştüğümde beni bulmuş ve kaldırmıştı. Hemde tek kelime etmeden. Bazen insan buğün olduğu gibi konuşmadan anlatmak istiyordu. Söyleyemiyordu çünkü acı zaten insana yetiyordu.
Evin bahçesine geldiğimizde Mehmet :"Yarın istersen yanında kalabilirim.
Evet en yakınımdı o benim ama bencillik yapamazdım. Sırf ben iyi oluyum diye onu ailesiyle beraber olmaktan alıkoyamazdım Hem birazda yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. İşte bu yüzden ona yalan söyleyerek :" Yok şimdi bizimkiler sıkıntı yaparlar boşver." demiştim.
Mehmet de benim yalnız kalmak istediğimi anlamış ve ısrar etmemişti. Her zaman ne hissettiğimi anlardı. Onun bu huyunu çok seviyordum.Ben kapıyı çaldığımda annem telaşlı bir şekilde kapıyı açmış ve sıkıntı yaşamadan asla sarılmadığım annem ile klasik samimiyetsiz sarılmamızı yapmıştık. Oda bende farkındaydık ama işte olmuyordu.
Babam ise beni görünce direk ayağa kalkmış ama hiçbir şey söylememişti. Belkide bana hesap sorsa ona söyleyeceklerimi duymak istemediği için susuyordu. Bu durum benimde işime gelmişti.Derin bir nefes alarak odama, kaçış yerime yürüdüm. İçeri girer girmez kapımı kitledim çünkü mutlaka annem gelirdi ve şuan onunla konuşmak istemiyordum. Bu yüzden önce ıslak kıyafetlerimden kurtulup sıcak bir duş aldım.Ve pijamalarımı giyip kendimi yatağıma attım. Artık tek başıma kalmalıydım ancak o şekilde acım hafiflerdi biliyordum.
Ertesi günde odamdan hiç çıkmamıştım. Bir iki kez annem gelmiş bir şeyler söylemiş ve gitmişti ama cevap dahi vermemiştim. İkisinide görmek istemiyordum o yüzden kendimi kitaplara vermiş ve onlara inat aşka olan inancımı tekrar hissetmek için şiir okuyor, müzik dinliyordum. Yatağımdan kalkmadan pazar gününüde böylece bitirmiştim.
Sabah alarm çalmadan uyanmış, kendimi işte yeni bir gün yaşananlar dünde kaldı Eylül diye teselli ederek hazırlanıyordum. Erkenden, kimseyi görmeden evden çıkıp nefes almak istiyordum. Buna öyle çok ihtiyacım vardı ki işte bu yüzden hızlıca ayakkabılarımı giyip kendimi sokağa atmıştım.Günün ilk ışıkları her tarafı aydınlatıyor, kuşlar ise birbirlerine yoldaş olmak ister gibi ötüşüyordu. Kuş sesleri içimdeki sessiz çocuğa sesleniyor gibi bir uyum içindeydiler. Bir yandan onları dinliyor bir yandan da çevreme bakıyordum ki midemdeki ağrı artık açlık sinyalleri vermeye başlamıştı .Çok bile sabretmişti. Hemen bir simit alarak okulun oradaki banklardan birine oturdum. Hem kendim yiyor hemde küçük parçalar koparak kuşlara atıyordum. Bu düşünmemi birazda olsa engelliyordu ama daha fazla karşı koyamadan düşüncelere dalmıştım.Ne garipti herkes okuldan nefret ederken ben seviyordum çünkü okul benim için kaçış yeriydi. Kavga yok, zorunluluk yok, suçluluk yoktu.
Sonunda zor kötek simidimi bitirmiştim. Günlerdir elime almadığım telefonuma baktığımda tek bir mesaj vardı oda Mehmet'tendi.
'' Nasılsın? '' Ne dicektim ona içimdeki çocuk çığlık çığlığa ağlıyor ama kimse duymuyor mu dicektim? Tabiki hayır. Bir şey yazmayacaktım buğün nasıl olsa görüşcektik o yüzden telefonu tekrar cebime koydum. Sigaramı almak için elimi çantama soktuğumda sigaramı bulamadım. Gene kendi kendime kızarak sigaramı evde unuttuğumu fark ettim. Oflayarak fermuarını çekerken yanıma bi anda biri oturdu.Kim olduğuna bakmak için kafamı kaldırdığım anda göz göze geldik.
Bu oydu. Okulda ve konserde gördüğüm oğlandı.Şok içinde ona bakarken o çoktan sigara paketini çıkarmış bana da uzatmıştı. Başkasından asla sigara almazdım bu benim için prensip haline gelmişti ama ona karşı koyamadım. Paketten sigarayı alırken elim titriyordu ve nasıl yakacağımı düşünürken aynı o gün gibi sigaramı yaktı ve ikimizde konuşmadan sigaramızı içtik. Bitirir bitirmez ayağa kalmıştı, gidiyordu. Ben olayın şoku ile banka resmen yığılmıştım. Bir süre daha orda oturdum. Neden böyle oluyordu? Neden onu gördüğümde heyecan basıyor, kızarıyordum? Bu çok saçmaydı daha onu tanımıyordum.
Bu düşünceleri kafamdan atarak okula gelmiştim . Mehmet ile kapıda karşılaştıktan sonra sınıfa sonunda çıktık. Hafta sonu hakkında ne o konusunu açtı ne de ben anlattım. İkimizde yaşanmamış gibi davranıyorduk ve bu bana iyi geliyordu. Tenefüste beraber sigara içme alanına indiğimizde içimde saçma sapan onu görme isteği oluşmuştu. Ama yoktu, gelmemişti. Kimdi bu çocuk? Kaçıncı sınıf hangi sınıftaydı? Neden daha önce görmemiştim? Belkide okula yeni gelmişti. Ardı arkası kesilmeyen milyonlarca soru vardı aklımda ama maalesef hiçbirinin cevabını öğrenemicektim. Bu yüzden etrafıma bakmayı bıraktım.
Mehmet' te sigarasını bitirince sınıfa çıktık. Ben derslerde hep kitap okurdum. Ama bu ders hocanın söyledikleri kafamı kitaptan kaldırmama neden olmuştu.'' Bu sene okulumuzun 25. yılı, çeyrek yüzyıl şerefine müdür bey bir kutlama yapmak istiyor. Bu cumartesi akşamı velilerinden izin belgesi getiren öğrencilerimizle Grace Hotel'in su kenarı açık alanında önce yemek yenilecek daha sonra eğlence olucaktır. Katılmak isteyen öğrenciler rehberlik hocasından izin belgelerini alsınlar. ''
Herkes bu haber ile sevinç çığlıkları atmaya başlamıştı. Ben ise katılıp katılmama konusunda emin değildim. O sırada Mehmet bana dönüp:"Eğer istersen gidelim sanada iyi olur kafan dağılır hemde haftasonu eziyetinden kurtulmuş olursun." demişti.
Doğru söylüyordu bir gün bir gündü. Bu yüzden ona :"Tamam gidelim." demiştim. Karar verdiğimiz göre artık sadece izin almak kalmıştı. Bizimkiler için bu hiç sorun olmayacaktı biliyordum. Hele ki geçen hafta ki sorundan sonra ısrar etmeme bile gerek yoktu. Bütün gün okulda cumartesi günü olacak balo konuşuluyordu. Benim ise o güne dair içimde hiç heves yoktu. Tek istediğim o gün evde olmamaktı.
Dersler bitince Mehmet ile kahve içip eve öyle gitmeye karar verdik. Kahve içeceğimiz yer okula yakındı. İkimizde kahvemizi alıp dışarıya çıkmıştık. Havalar daha o kadar soğumamıştı bizde o yüzden yazdan kalan bu son günleri iyi değerlendirmeye çalışıyorduk. Konser hakkında hiç konuşma fırsatımız olmadığı için buğünkü konumuz Tuğkandı. Uzun uzun yorum yapmıştık. Mehmet realist bir şekilde eleştiriyor ben ise sözlerdeki duyguları yorumluyordum. Saat yediyi geçerken artık kalkmamız gerektiğinin farkındaydık ama hiç eve gitmek istemiyordum. O yüzden kütüphaneye gitmeye kadar verdim. Mehmet biraz mırın kırın etsede onu dinlemeyeceğimi bildiği için çok çabalamadı. O evine ben ise kütüphaneye yürürken annemgile mesaj atmıştım.Kütüphaneye geldiğimde kendimi huzura ermiş gibi hissediyordum. Herşey üst üste gelmiş bir türlü buraya gelememiştim. Akşam olduğu için her yer bomboştu. Kitabımı alıp istediğim yere oturdum. Kapağı açınca içinde 4 tane not buldum.
İlkinde :'' Bаzen önemli olmаmаlı gidecek olаn yа dа gelmeyen. Çünkü bаzen, bаşlаmаn gerekir her şeye yeniden. ''İkincisinde :''
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bаğlаnıyorum bаşlаdığım güne ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne. ''Üçüncüsünde :'' Elbet bitecek güneşe hаsret günler. Ve o zаmаn kutuplаrdа yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri doldurаcаk yüreğini. ''
Her güne ayrı bir söz koymuştu demekki. Gelip gelmeyeceğini bilmeden ama unut ederek. Tıpkı Nazım'ın Piraye'ye beklediği gibi.
Son nota geldiğimde ise okuyunca başımdan aşağı kaynar sular dökülür gibi oldu. Notta aynen şu yazıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Piraye Olmak Vardı
ChickLitHer genç kız gibi Eylül de aşkı merak ediyordu. Onun aşka merakı daha çok küçükken babasının ona okuduğu Nazım Hikmet şiirleriyle başlamıştı.. Eğer birgün aşık olursa Piraye gibi olur muydu? İşte olay tam da burada başlıyordu: Nazım Hikmet 'in Piray...