"Kim bilir; masalınızın kahramanı, başka bir hikâyenin figüranı olmaya gitmiştir belki de. Değer mi gitmesine, gitmezdi değmese."
Bu da ne demekti şimdi? Buğra Mehmet'in yerinde mi olmak istemişti yoksa ben açlıktan artık olmayan şeyler mi duymaya başlamıştım. Saçmalama Eylül yanlış duymuşsundur diye kendi kendime gevelerken ikinci bir bomba gelmişti:"Şuan zaman dursa ya ve sen hep yanımda kalsan ya ama işte Sevmek, sevdiğin kişiyle birlikte olmak değildir unutma! Çünkü aşk; onunla yaşamak değil, onu yaşamaktır aslında."
Ve al işte bu sefer de yanlış duymuş olamam ya diye düşünürken keki boğazıma kaçırmışım. Hah aferim Eylül bu güzel lafın arkasına da böyle bir öksürük lazımdı. Ben öksürük ile cebelleşirken onun eli ayağı birbirine dolanıp bu seferde çantasından su çıkarıp bana vermişti.Çocuk resmen tam teçhizat geziyordu.
'' Şuan kolum kopsa çantadan kol çıkarıp takıcaksın diye korkmuyor değilim.Bu nasıl bir düzendir ya?'' diyerek işte bir kere daha saçmalamayı başarmıştım. O bana su uzatıyor ben ise onu eleştirip duruyordum. Tam da benlik bir tavırla. Ben daha ne kadar saçmalıcam acaba diye düşünürken o: '' Çantamdan çıkartamam belki ama kendiminkini veririm. Ama sen genede koluna sahip ol. '' dediğinde yüzüm alev alev yanmaya başlamıştı.Nasıl oluyordu da her kelimesiyle beni daha fazla şok ediyordu anlamıyorum. Cevap vermemeye karar vererek yürümeye devam ettim. Yoksa koşarak yanımdan uzaklaşabilirdi ve ben bunu istediğimden pek emin değildim. Bu şekilde sessizliğimizi koruyarak yola devam ettik. Yürürken sigara içmeyi sevdiğimden elimi çantama atıp paketimi çıkarttım. Ağzıma bir tane alıp çakmağımı aramaya koyuldum. Debelendiğimi gören Buğra çakmağını çıkarıp sigaramı yakmıştı. İlk defa sigaramdan utanmıştım. Ardından :"Kendi fikrin ben karışamam zaten ama sigaranın seni zehirlenmesinden nefret ediyorum." diyip beni daha da utandırıp utancımla başbaşa bırakmıştı.
Mehmetgilin evi görünmeye başladığında artık kendim gidebileceğini söylemek için kafamı ona çevirdiğim de mermer gibi pürüzsüz olan yüzüne sokak lambası vuruyordu ve onu daha iyi görmemi sağlıyordu. Her zaman nefret ettiğim sokak lambası bu gece resmen benim için yanıyordu. İstemsizce onun suratını izlemeye başladım. İri gözleri, aşırı şekilli burnu, benimkinden büyük dudakları, kemikli çenesi resmen hayran olunası bir şekilde az yakınımda duruyordu.
Sonra kendi kendime Eylül kendine gel kızım ne bu hayranlık? Bugün yaşananları amma çabuk unuttun da başka bir erkeğe ilgi duymaya başladın. O da bir erkek ve şuan en son isteyeceğim şey bir erkek. O yüzden kendine gel diyip kendimle olan kavgama son verip: '' Geldik sayılır, teşekkür ederim geldiğin için ama gerisini kendim giderim. '' demiştim. Ama resmen sesim gitme diye haykırıyordu. Buna ben bile şaşırmıştım ama Buğra çoktan: '' Peki daha fazla şansımı zorlamayacağım. İyi geceler. ''
Diyip bir anda bana arkasını dönmüş ve yürümeye başlamıştı. Bende olduğum yerde bakakalmıştım.Neydi bu şimdi? Bana trip mi atmıştı? Ama neden?
Bende ne bekliyordum ki gitmicem diye ayaklarıma kapanmasını mı? Ona ben söylemiştim yeter diye şimdide tamam dediği için bozulmuşmuydum. Yani resmen saçmalamakta zirveye çıkmıştım. Ama değişik bir şekilde gitmesi beni üzmüştü. Aldırmamaya çalışarak ve bunu başaramayarak bende yürümeye devam ettim.Ama sanki asfaltta yürür gibi degil de çölde yürür gibi ayaklarım yeri sürüyordu. Mehmetgilin evine gelmiştim sonunda. Ve bir süreliğine de olsa unuttuğum olay kapının ziline basmamla sanki bir karabasan gibi üzerime çökmüştü.Kapının açılması ile gözyaşı musluklarımda karabasanıma yardıma gelmişti sanki.İşte o ana kadar güçlü durmaya çalışan Eylül bir anda kül olup uçmuştu.
Karşısında ağlak beni gören Mehmet bir anda bana sarılıp başımı okşamaya başladı. Mehmet ile kapının önünde ne kadar sarıldık ben ne kadar ağladım bilmiyorum ama en son artık hıçkırmaya başlayınca Mehmet geri çekilerek: ''Ağlamanı kesmek gibi bir niyetim yok ama içeri mi girelim çardakta mı durmak istersin? '' diyerek ağlamama bu şekilde bir mola verdirtmişti.
Konuşacak dermanım olmadığı için susup direk çardağa gittim.Mehmet ise tekrar içeri girmişti. Ben çardağa oturup saatlerdir ayağımda olan ayakkabılarımı çıkarıp artık ayakkabımın şeklini alan ayaklarımı karnıma kadar çekip acıyan topuğumu ovalar Ken hayatı tekrar sorgulamaya başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Piraye Olmak Vardı
ChickLitHer genç kız gibi Eylül de aşkı merak ediyordu. Onun aşka merakı daha çok küçükken babasının ona okuduğu Nazım Hikmet şiirleriyle başlamıştı.. Eğer birgün aşık olursa Piraye gibi olur muydu? İşte olay tam da burada başlıyordu: Nazım Hikmet 'in Piray...