Bir süredir kendini belli etmeyen sinirim yine gezmeye başlamıştı damarlarımda. Bazen durup düşünüyordum hangi ara böyle biri oldum diye fakat düşüncelerim beni sürekli aynı çıkmaz sokağa götürürken sakin kalmak yine zorlaşıyordu benim için.
Duyduğum tek cümle ile bu hale gelmekten nefret etmiştim. Oysa ne çok çabalamıştım onca zaman güçlü görüneceğim diye. Omegam ismini duyduğu an içimde sevinçle ulurken ben ise sadece yumruklarımı sıkmakla yetinmiştim.
"Kim Taehyung kasabaya dönüyormuş."
Bazen burnuma gelir gibi oluyordu unutmaya yüz tuttuğum kokusu. Yağmur sonrası toprağı andıran erkeksi kokusunu bazen hiç gitmemiş gibi etrafımda hissediyordum. Ne komikti ki aradan üç yıl geçmişti. Belki de sevmiyordu bile artık beni.
Bu düşünce her aklıma geldiğinde ise kurdum tırnaklarını bana geçirmekten çekinmiyordu. Onun hala bir umudu vardı, aptaldı. Kimse üç sene boyunca hiç görmeden aynı kişiyi sevmeye devam edemezdi.
"Dalgın gördüm seni." Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Plana göre adımladığımız ormanda aniden yanımdan duyduğum ses beni yerimden sıçrattığında bir küfür mırıldanmıştım.
"Sehun, korkuttun beni."
"Sende beni korkutuyorsun, kokunu gizlemeyi bile unutmuşsun. Aklın nerede senin?"
Fark etmediğim şey ile anında duraksarken kendimi zorlayarak kokumu gizlemeye çalışmıştım. Bir süredir bunu öğrenmeye çalışıyordum ama pekte iyi sayılmazdım. Sehun'da hemen yanımda beni beklerken önden ilerleyen Namjoon hyung ve diğerlerine bakmıştı.
"Şimdi daha iyi." diyerek gülümsemesi ile başardığımı anlarken zaferle gülümsemiştim. "Kendini git gide geliştiriyorsun."
Yürümeye devam ettiğimiz sırada yüzüme samimi bir gülümseme yerleştirmiştim. "Sayenizde hyung."
"Biz halledebilirdik aslında, omegalar gelmeyi reddetmişken sen neden takıldın peşimize?"
Sorusu ile dudaklarım arasından bir kıkırtı kaçarken ilerdeki Namjoon hyung ve Yugyeom ikilisine baktım kontrol amaçlı. Arayı fazla açmayı istemiyordum.
"Bana macera olsun hyung, biliyorsun." dediğinde aynı benim gibi gülmüş ve elleri saçlarımı bularak dağıtmıştı.
Birkaç dakikalık yürüyüşün sonunda geniş yeşillik alanda duran mekanı gördüğümüzde stresle kesik bir nefes almıştım. Böyle şeyler heyecanlandırıyordu beni. Ayrıca çok parası var diye bahsedip geldikleri yer kasabanın marketi miydi cidden? Sürekli yüz yüze bakıp alışverişimizi yaptığımız insanları nasıl soyacaklardı?
Arkasında kaldığımız ağaçlık alandan pür dikkat orayı izliyorduk. "Gördüğümüz gibi saldıracak mıyız?"
Yugyeom'un sorusu ile Namjoon hyung ellerini cebine sokarken rahat bir duruş almıştı. O gerçekten tam bir lider gibiydi, hayrandım ona.
"Önce bir konuşmayı deneyelim, olmadı sürükleye sürükleye mekana taşırız."
"Orospu çocukları yürüsünler ayakları mı yok?"
Sehun'un sinirle söylenmesine karşı "Hemde dört tane var." diyerek destek çıkan Yugyeom beni güldürmüştü.
Birkaç dakikayı daha o şekilde arkamızda bırakırken kurdum da içimde oldukça heyecanlı hissediyordu. Kuyruğunu iki yana sallıyor ve yerinde durmuyordu. Onun bu heyecanı bana da yansıyor ve sık sık soluklanmama neden oluyordu. Sehun ise bu halime çaktırmadan gülüyordu.
"Geldiler." Yugyeom'un işaret ettiği yere bakarken hepimiz olduğumuz yere daha da sinmiştik.
Etrafa bakarak ilerleyen üçlü olduğumuz yerden tam olarak aptal gibi gözüküyorlardı. Ayrıca ellerinde tuttukları sopalar ile oldukça da acemi duruyorlardı. Ne yani camı onlarla mı kıracaklardı? Gayoung'un etrafa yaydığı gergin feromonlardan bahsetmek bile istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wild hearts and loves | taekook
FanfictionKim Taehyung, yıllar sonra kasabasına geri döndüğünde hiçbir şey bıraktığı gibi değildi. Buna Jeon Jeongguk'ta dahildi. omegaverse alfa taehyung omega jeongguk