Lisa
Heyecanlıydım çünkü kızların Dediğine göre bana küçük bir düğün hediyesi almışlardı. Akşama buluşacaktık ve ben şuan yoldaydım. Jungkooka düğün hediyesi olarak özel bir yüzük almak istemiştim bu yüzden sessiz sedasız kuyumcuya geldim.
Hayalimdekini anlatırken adam benim için kağıda yüzük tasarımı çıkarmıştı ve parasını ödeyip adresi yazdım.
"lütfen yüzük tamamlandığın da bu adrese gönderin"
"2 güne hazır olur Lisa hanım"
"teşekkürler"Oradan ayrıldığım da jungkook arıyordu.
"efendim jungkook"
"neredesin?"
"alış veriş yapıyorum sen?"
"çocuklarlayım, ne zaman geleceksin?"
"kızlara sözüm var biliyorsun direkt oraya geçeceğim"
"dikkat et kendine sevgilim"
"sende"Telefonu kapatıp yola koyulduğum da güneş yavaş yavaş batıyordu. Ben ise kızların attığı konuma gidiyordum. Galiba bu gece kızlar güzel şeyler ayarlamıştı çünkü sesleri çok heyecanlı geliyordu.
Biraz daha gaza basıp arabada çalan müziğe eşlik ederken karşıdan bana doğru gelen birşey gördüm. Farları gözümü alıyordu ve son hızda bana geliyordu. Hızla frene bastığımda araba kaymaya başladı. O sırada bana çarpan araba savrulup betona saplandığın da ben takla atmaya başladım.
Birkaç takla dan sonra araba ters şekilde durdu. Kafamı direksiyona vurmuştum. Gözlerimi bile zar zor açarken tepe taklak duruyordum.
Ne yapacağımı bırakın aklıma hiç birşey gelmiyordu. Tek hatırladığım arabanın camı parçalanmış haldeydi. Kapı benim tarafıma doğru göçmüş silecekler parçalanmıştı. Dıştan nasıl göründüğümüzü bilmiyordum ama çok ağır benzin kokusu alıyordum. Yavaş yavaş gözlerim kapanırken anlamıştım zaten.. Sonrasında gürültülü büyük bir ses işittim. Gözlerim kapalı olsada o parlayan ışığı görmüştüm. Etraf sanki biraz sıcak olurken artık direnmek çok zordu....
Karanlık gece arabanın patlamasıyla aydınlanmıştı. İnsanlar etrafta koşuşturup acil aramalarını yaparken tek yapabildikleri alev alev yanan arabayı seyretmek olmuştu.
Diğer arabadaki adamın ise bilinci yerinde değildi. Kısa süre sonra olay yerine itfaiye geldi. Hızla yanan arabayı söndürmeye çalışıyorlardı. Çok geçmeden polis ve ambulansta olay yerine geldi.
O sırada itfaiyeci yerde titremekte olan bir telefon gördü. Camı paramparçaydı ama aramayı cevaplayabildi.
"alo Lisa, nerede kaldın seni bekliyoruz"
"afedersin hanımefendi"
"siz kimsiniz?"
"bu telefonun sahibi kaza geçirdi."
"NE"İtfaiyeci kazanın nerede olduğunu anlatırken yangını söndürmüştüler. Ambulansta bekleyen inanlar lisanın neredeyse küle dönmüş bedenini çıkarıp üzerini kapattılar. Çok geçmeden de arkadaşları olay yerine gelmişti.
Jungkook bağırmaya başladı. Lisa, diye haykırıyordu. Patlayan arabanın yanına gitmeye çalışırken polis ekipleri onu durdurmaya çalıştı.
Daha sonra izin verip sarı şeritten geçince büyük bir çığlık attı. Ellerini kafasına yaslamış gözlerine inanamayarak etrafa bakıyordu.
Ambulansın yanan mavi kırmızı ışıkları simsiyah arabanın üzerine vurarken jungkook sedyenin üzerinde olan siyah torbayı gördü. Tek yapabildiği seyretmekti. Ağzı açık gözleri kıpkırmızı dizlerinin üzerine düştü. Lisa diye bağırıyor çağırıyordu.
"NOLDU BURDA NOLDUUUU, LİSAAAA"
Tae ve jimin arabadan inip koşmaya başladılar. Polis ekipleri onları tutarken tae olduğu yerde çırpınıyordu. Jisoo Ambulansın içinde ki siyah torbayı gördüğünde bağırmaya başladı.
"LİSAAA, LİSAA, O.. O ORADA"
Namjoonun kafası yerinde değildi. Yerde ağlayan jennienin yanına gitti. Tae ve jimin polisleri aşmaya çalışıyordu. Lisa diye bağırıyor ikiside gözlerinden akan yaşlardan önünü göremiyordu.
Rosé sönmüş arabanın önüne geldi. İtfaiyeci ona camı çatlamış telefonu uzattığında ağlamamak için kendini sıkıyordu.
Ambulansın kapısı kapandığın da jungkook yerden kalkıp jisoonun yanına gitti. Jisoo çığlık ata ata ağlıyordu. O sırada ambulans oradan ayrıldı.
Bir gün sonra lisanın bedeni toprakla buluştu. Toprağının başında ise jungkook vardı eliyle toprağını düzeltiyordu. Kafasını sevgilisine yaslandığın da ağlamaya başladı.
Tahta bir tabela vardı. Üzerinde ise Lalisa Manoban yazıyordu. Jungkook elinde ki yüzüğe baktı. Daha günler öncesinde lisanın parmağında olan yüzük şuan onun elindeydi.
Kafasını kaldırıp toprağa baktığında konuşmaya başladı."Hadi, hadi kalk gidelim.... Hadi be Lisam kalk artık."
Derin bir nefes alıp ayağa kalktı. Uzunca seyretti onu. Ayakları, üstü... Dizleri çamur içindeydi.... Yürüyerek oradan ayrıldı. İçi yanıyordu zaten her nefes alışında....
Oradan, eve kadar yürümüştü. Kendini koltuğa bıraktığın da ise kapı çalmaya başladı. Rose kapıyı açtığında tanımadığı bir adam gördü. İçeri girdi ve elinde ki kutuyu gösterdi.
"bu jungkook beyin"
Jungkookun pek umrunda değildi. Adamın suratına bile bakmadı. Adam tekrar konuşmaya başladı.
"Lisa hanımın size hediyesi"
O sırada jungkook oturduğu yerden kalkıp adamın yanına gitti. Kutuyu açtığında jimin bile dayanamadı. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
Jungkook ise kutunun içinden çıkan yüzüğü parmağına taktı.Korede, los angelesta hatta diğer ülkelerde dünya hafif siklet şampiyonunun aniden hayatını kaybetmesi şok etkisi yarattı.
Kariyerinin zirvesinde olan Lalisa Manoban tüm insanları yasa boğmuştu.
Bundan tam 1yıl sonra çocuklar hayatlarına devam etmeye çalışıyordu. Evet yanlarında Lisa yoktu ama çabalıyolardı işte. Gelinlik ve damatlık hala o dolabın üzerinde asılıydı.
Çocuklar ise kumsala oturmuş sessizce okyanusu izliyordu. Tae ve Jennie küçük bir nikahla evlenmiş, Jin kendine güzel bir kadın bulmuştu. Namjoon ve jisoo önümüzde ki sene evlilik planları yaparken rose ve jimin kendilerini işlerine gömmüştü.
Jungkook ve çocuklar ellerindeki kadehleri lisanın şerefine kaldırdı. Derin bir iç çekip lisanın sık sık dinlediği şarkıyı mırıldanmaya başladı.
"Şu garip halimden bilen, işveli nazlı
Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen?"Derin bir iç çekip elinde ki bardaktan bir yudum daha aldı.
"Tatlı dillim, güler yüzlüm, ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen?
Neredesin sen?"Gözünden akan yaş kuma damladığın da mırıldanmaya devam etti.
"Boynu bükük bir garibim, yüzüm gülmüyor
Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen?"-SON-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One of the Ring - Liskook
FanfictionAdım Lalisa Manoban, sessiz bir kadın olduğumu söylerler. Halbuki ben sessiz bir kadın değilim. Ağzım susar, yumruklarım konuşur...